16.08.2025/17.08.2025
7
Ben masada oturmuş sadece konuşulanları düşünmeye
başlamıştım. Çevremdeki üç insan da konuşmaya devam ediyordu. Sonra biri sustu,
ardından biri diğerini susturdu ve geriye sadece yanımda oturan Kemal’in sesi
kaldı. Zaten onun son sözleriyle de diğerleri odadan ayrıldı ve biz Kemal’le
baş başa kaldık.
Odadan ayrılan diğer iki kişiden biri, yakın bir zamana
kadar varlığından haberimin bile olmadığı yengem, diğeri ise Türkoğlu
Şirketlerinin sahibi. Ve ben buraya aslında bir iş görüşmesi niyetiyle
gelmiştim. Kaç zamandır işsizdim ve iş aradığım yerlerin hepsi suratıma
kapandı. Sebebi ben değildim bu olumsuz davranışların, arka planda dönen bazı
sıkıntılar var belli ki ama ben henüz ne olduğunu anlamadım. Zaten bu dünyaya
daha yeni yeni alışmaya çalışıyorum. İşte bu yüzden de iş bulamayınca zengin iş
dünyasında nüfuz sahibi olan dayım ve yengemden özellikle yengemden rica etmek
zorunda kaldım ve evet, sonuç olarak torpille işe girmeye çalışıyorum.
Yengem beni ve bana son zamanlarda yardımı çok dokunan
Kemal’i bu şirkette çalışabilmemiz için şirketin sahibiyle bir görüşme
ayarladı.
Ama tam da şu an bu görüşme, bir iş görüşmesi olmaktan
çıkıp başka bir yere evrildi ve ben bunu odadakiler dışarı çıkmadan önce Kemal’in
son sözleriyle anladım. Şimdiki durum aslında ne benle ne de benim iş
görüşmemle alakalıydı. Bu durum bir aile meselesiydi...
Sanırım kendi hikayemi ve şu an olan duruma nasıl geldiğimi
ilk baştan almalıyım.
1
Ben üniversite yıllarına kadar Ankara’da ailesiyle oturan
kızlardan birisiydim. Annemin bana koyduğu isim Eylül ve annem bana koyduğu bu
isimden 11 yıl sonra babamla bizi bir başımıza bırakarak bu dünyadan ayrıldı. Onun
ölümünden sonra babamla birbirimize daha çok bağlandık ama ikimizde yıllar boyunca
hep onu aradık. Ve ben büyüdükçe babam ise güçsüzleşiyordu. İlk başlarda bunun
üzüntüden olduğunu düşünmüştüm ama gün gelip çalışamayacak hale gelince bir
sıkıntısı olduğu belli olmuştu. Bir doktora gidelim diye tutturduğum günlerden
birisiydi ve bana sakladığı gerçeklerden birisini açıkladığı gündü.
Annemin vefatından üç dört yıl kadar sonra zayıflaması
geçmeyip artınca bir doktora gitmiş ve kendisinin kanser olduğunu öğrenmiş.
Kemoterapi hiç başlamamış ve hap tedavisiyle devam etmiş. Ama artık o kadar
ilerlemiş ki hastalığı kemoterapi bile artık söz konusu değilmiş. Bütün çabası
beni üniversiteye yollamak için... Ve bunu başardı da. Ben İstanbul’da üniversiteye
gitmeye başladıktan hemen sonra vefat etti. Ondan sonra da hayatımın başka bir
tarafa doğru yöneldiği an geldi.
Babam öldükten sonra sakladığı bir başka gerçeği daha açığa
çıkarttı. Ben İstanbul’a gittiğim anda avukat bir tanıdığına el yazısıyla iki
adet mektup bırakmış. Bu iki mektup da o öldükten sonra yazıldığı kişilere
teslim edilecekmiş. Mektubun muhataplarından birisi bendim tabi ki ve diğerleri
de o zamana kadar varlıklarını bilmediğim annemin akrabalarınaydı.
Ben annemi hep yetim bir çocuk olarak bildim ve hiçbir
akrabası yoktu. Ama babamın mektubunu aldıktan sonra tüm bildiğimin yalan olduğunu
gördüm. Okuduklarıma inanmaktan istemedim hatta inanmadım da bir müddet ta ki
mektupta yazan o gerçek olmayan akrabalar ortaya çıkana kadar. Babamın
mektubunu burada sizle paylaşmayacağım çünkü anlarsınız ya bu benim için özel.
O yüzden size mektupta yazanları kısaca özetleyeceğim.
Babam öldükten ve cenazesi kalktıktan iki hafta sonra kadar
falandı ve ben henüz okula dönecek gibi değildim. Avukat tam o sırada benle
iletişime geçti ve elinde babamdan bana verilmek üzere bir zarf olduğunu
söyledi. Kendimi toparlanmış hissettiğimde ofisine gidip alabilirdim.
Aynı günün ilerleyen saatlerinde mektubu almış, okumuş,
tekrar okumuştum. Çünkü yazılanları bir türlü anlamıyor, sindirmeye
çalışıyordum. Mektupta babamla annemin aşk hikayesinden bahsediyordu ama benim
yıllarca duyduğumdan farklı olarak. Onlar Ankara’da bir kütüphanede tanışmış,
daha sonra arkadaşlıkları ilerleyip aşka dönüşmüştü. Ama mektupta yazılan ise;
annem, zengin şirket sahibi bir babanın iki oğlandan sonra gelen genç ve güzel
bir kızıydı ve babam da o şirkette çalışan mühendislerdendi. Annem şirkette
çalışmaya ilgi duymasa da sık sık babasını ve abilerini ziyaret ederken babamla
tanışıyorlar. Babam da zaten aileye uzak değil. Sürekli onların evine girip
çıkıyor ve haftada bir de aileyle beraber akşam yemeklerine katılıyor. Bu
şekilde görüşme fırsatları olan annem ve babam birbirlerine aşık oluyorlar. Ama
annemin babası bu ilişkiyi onaylamıyor, klasik bir şekilde…
Anlarsınız ya bu yazılanlara niye inanmadığımı. Bundan
sonra da olayın nasıl geliştiğini az çok tahmin ettiniz zaten ama ben yine de
devam edeceğim.
Annemin babasının bu ilişkiyi onaylamamasının tek sebebi o dönemlerde
şirketin iflasın eşiğinde olması ve acilen daha iyi durumda olan bir şirketle
birleşmesi gibi bır durumun varlığı. Bu durumun çözümü de annemin yapacağı bir
evlilikle olacak. Ama annem bu evliliği kabul etmiyor ve babamla evlenmek
istediğini söylüyor. Sonra tartışmalar, ağlamalar, isyanlar, restleşmeler vs.
vs. vs.
Derken annemle babam Ankara’ya babamın ailesinin yanına geliyorlar
ve burada evlenip bir yuva kuruyorlar. Ben oluyorum ve onlar bir daha annemin
akrabalarıyla iletişime geçmiyorlar. Ta ki bu çifte mektupların diğerinin de
yerine ulaşmasına kadar.
Ben bu mektubu okuduktan iki üç hafta kadar sonra okula
dönmeye karar verdim. Artık elimde kalan şey okumak ve tek başıma bir hayatla
mücadele etmek olacaktı.
Okula döner dönmez beni iyi tanıyan hocalarımdan birisi
dersten sonra odasına çağırdı ve son iki haftadır beni arayan zengin bir aile
olduğunu söyledi. Beni onlarla görüştürmek niyetindeydi. İstemedim önce ama
sonra babamın yazdığı mektup aklıma geldi ve annemin babası olacak o kişiyle
yüzleşip ona söylemem gereken birkaç söz olduğu aklıma geldi. Hocama olur verip
yanından ayrıldım.
Ertesi gün tekrar hocam beni odasına çağırdı ve ben kapıdan
girer girmez bir kadın boynuma sarılıp beni bir sıcaklıkla karşıladı. O
yengemle, dayımın eşiyle ilk karşılaşmamdı.
Ben daha bir şey diyemeden yengem hemen konuşmaya başladı.
Babamın yazdığı mektuptan bahsetti. Zaten babamın ikinci bir mektup yazdığını
da bu şekilde öğrendim. Babam onlara annemin vefatını, mektubun onlara
ulaştığındaki kendi durumunu ve benim durumumu anlatan kısa bir yazı yazmış. En
sona da bana sahip çıkmak isterlerse bunun artık onların ve benim seçimim olduğunu
söylemiş. Bunları anlattıktan sonra hem dayım hem yengem bekleyişe bana
bakıyorlardı. Ben ise ne yapacağımı bilmiyordum. Karşımda bulacağımı beklediğim
manzara bu değildi, buna hazırlıklı değildim.
Nihayetinde bana ilk annemin babasından bahsetmelerini
istedim ve dayım bu sefer anlatmaya başladı. Annem gittikten sonra şirketi
kurtarmak için bu sefer küçük dayım -yani o an karşımda bu hikâyeyi anlatan
adam- bir evlilik anlaşması yapmış, şu an karşımda duran kadınla. Ama şirket
yine de iflas etmiş ve olaydan iki yıl sonra da babaları ölmüş. En büyük dayım
ailesiyle beraber yurtdışına yerleşmiş ve aile dağılmış. Geride kalan dayım ve
yengemin iki seçeneği varmış. Ya şirketi yeniden güçlendirmeye çalışacaklar ya
da sıfırdan başlayacaklarmış. Kolay olan yol sıfırdan yeni bir hayatmış sonuçta
yengemin ailesi varlıklı bir aileymiş ve onlara destek olmaya her zaman
hazırlarmış ama dayım emek verdiği bir şirketin böyle heba olmasına razı
olamamış ve yıllarca uğraştıktan sonra şirketi eskisinden de iyi hatta çok çok
iyi bir duruma getirmiş. Yengemde hep onun yanında, ona destek olmuş. Aslında
bir ara annemi de aramaya niyetlenmişler ama evden rest çekip giden annem
olduğu için onun kararına saygı duymaları gerektiğini düşünmüşler. Yengem
annemi çocukluğundan beri tanıyormuş; “Aslında eskiden çok yakın
arkadaşlardık,” dedi bana daha sonra.
Bu görüşmeden sonra onların yanına taşınmamı istediler.
İstemedim. O zaman benimle düzenli olarak görüşmek istediklerini söylediler. Bu
isteklerini kabul ettim. İki yıl boyunca bu görüşmeler devam etti. Evlerine
gittim, çocuklarıyla tanıştım, çalışanlarıyla karşılaştım, beraber tatillere
çıktık hatta birkaç sefer de şirkete gittim. Bu görüşmelerin hepsi planlıymış
meğer. Beni bu hayata alıştırmaya ve ilerde onlarla beraber bir aile olmaya
hazırlamak içinmiş. Bunda da başarılı oldular.
2
İki yılın sonunda onlara yaşamaya başladım. Kızları
yurtdışındaki okuduğu okuldan yeni mevzun olmuştu. Oğulları da lisede okuyordu.
İkisi de beni çok sıcak karşıladılar. Ama en çok da evde çalışanlar bana çok
yakın davranıyordu. Onlarla daha iyi anlaşıyordum ve bana her konuda yardım
ediyorlardı, özellikle de Kemal.
Yengemlerin yanına taşındıktan sonra depresyona girdiğim
bir dönem oldu. Etrafıma, çevreme bir türlü ayak uyduramıyordum. Yabancıydım ve
kendime de yabancılaşıyordum. Bu hayat, istediğim hayat değildi. Yaşamak
istediğim, tercih ettiğim, seçicim bu hayat değildi. Ben sadece yeniden bir
aile istemiştim ama onlar bana şatafat, lüks ve şımarıklık vermeye
başlamışlardı ve tam da bu şımarıklık zamanında kendime gelip bunu istemediğimi
anladığım için depresyona girmiştim. Sosyal çevreden aniden uzaklaştım. Her
dışarı çıkacağımız da yengeme ya da ablama bahane uydurup evde kalıyor ve
derslerime gömülüyordum. Arık onlar gibi dışarıda, entelliktik adı altında
yapılan para gösterilerinden hoşlanmamaya başlamıştım. Hatta nefret etmeye
yaklaşıyordum.
Yengemlerin böyle davetlere gittikleri akşamlar evde
çalışanlar bana yemek hazırlar, kahve yapar, hava almam için bahçeye çıkarırlar
ve biraz insan göreyim diye beni mutfağa yanlarına çağırırlardı. Onlarla sohbet
etmek kolaydı, hoştu ve en önemlisi rahattı. Ve Kemal her zaman yanımdaydı.
Kemal aslında evde çalışmıyordu, şirket çalışanıydı. Ama ben eve taşınmadan
önce, ev eski olduğu için (annemin dedesinden beri aynı evde oturuyorlar) tüm
altyapıyı yeniden düzenlemeye karar vermişler. Bunun için sürekli eve yeni
birileri gelir bir müddet bizle kalırdı. Bunlardan biriydi Kemal ve mühendisti.
Evin bütün altyapısını kontrol etmekle, planlamakla, düzenlemekle ve yeni bir
sistem kurmakla uğraşıyordu. Ben odamda ders çalışırken o da odasında çalışır.
Mola verdiğinde beni de yanına alır evin en üst terasına çıkar sadece gökyüzünü
izlerdik. Yazın sıcaklarda bazen evde kimse yokken havuza girerdik. Gerçi evde
birileri olsa da giriyorduk. Herkes bizim iyi anlaştığımızı biliyorlardı.
3
Yengemlerle yaşamaya başlayalı bir yıl olmuştu ve onlarla
geçirdiğim ilk yazımdı. O yaz gerçekten mutlu olmuştum. Evet, yine lüks bir
yazdı ama bir aileyle geçen lüks bir yazdı. Yazın sonlarına doğru biz çocukları
evde bırakarak dayımla yengem baş başa bir tatile çıkmışlardı ve o onlar
tatildeyken işler karıştı. Bu hayatın tehlikeli yanını ilk defa o zaman fark
etmiştim.
Onlar gittikleri için ablam eve arkadaşlarını çağırıp parti
yapmaya karar verdi. Tüm gün çalışanları parti hazırlıkları için koşturdu. Buna
da ben ve Kemal de dahildik. Ablam bizden bunu istemedi gerçi ama biz
çalışanlara yardım etmek için uğraştık.
Akşam ev sonuna kadar insan doluydu. Sadece ablamın
arkadaşları değil, arkadaşlarının arkadaşları, tanıdıkları, diğer yeğenimin
arkadaşları vs. derken ev sonuna kadar insan kaynıyordu. Kafa dinleyecek
kaçacak bir delik kalmamıştı benim için.
Mutfaktan zar zor atıştırmalık alıp çalışanların kullandığı
merdivenlerden çıkmış odama sıvışmaya çalışıyordum. Odamın koridoru bile insan
kaynarken odam da nasıl insan olmasındı ki? Elimde yiyeceklerle kapıda
kalakalmıştım. Ne yapacağımı kara kara düşünüyordum ki birisi kolumdan çekti.
Arkamı dönünce Kemal’i gördüm.
“Gel, benimle!” dedi sadece ve beni arkasından sürüklemeye
başladı. Birlikte evin kilerinden geçip bodruma indik. Daha önce oraya hiç
gitmemiştim. Kemal genelde orada oluyordu. Eve orayı kendine ait bir yer gibi
düzenlemişti. Gerçekten bodrum gibi değil de evin herhangi bir odası gibi
düzenli, temiz ve kullanışlıydı. Bir köşede çalışma alanı, bir köşede ise
dinlenme alanı vardı.
“Vay be! Burası harikaymış. Beni niye daha önce
getirmedin?”
“Gelmek istediğini söylemedin ki.”
“İlla söylememe gerek var mı? Davet edebilirdin.”
“Hoşlanacağını düşünmemiştim. Sonuçta burada daha çok
çalışıyorum. Sıkılırsın diye düşünmüştüm.”
“Bakalım. Sıkılıp sıkılmayacağım bugün belli olacak. Burası
çok güzel düzenlemişsin.”
“Ne? Ben mi? Ben yapmadım. Benim için dayın hazırlattı. Ben
sadece ihtiyacım olacak olan şeyleri belirttim.”
“Ve şu ana kadar benim bunların hiçbirinden haberim yoktu.”
“Çünkü sen derslerine aşırı odaklanmak ve asosyal olmakla
meşguldün.”
“Doğru,” deyip yeniden somurtkan surata döndüm. Kemal bunu
fark eder etmez moralimi düzeltemeye çalıştık. O akşam orda kalmamı teklif
etti. Yatak vardı ve kanepe de vardı, ben yatakta yatabilirdim. Ona teşekkür
ettim çünkü benim odam o gece boşalmayacak gibi duruyordu.
Sabaha karşı bir gürültüyle uyandım. Kemal ise yattığı
yerden çoktan doğrulmuştu ve beni görünce sessiz olmamı istedi. Gürültü hala
devam ediyordu ve ayak seslerine benziyordu. İlk başta yukarıdaki kalabalıktan
geliyor sandım ama ben uykuya dalmadan önce onların sesleri kesilmeye
başlamıştı.
Kemal yanıma geldi ve yukarı çıkıp ne olduğuna bakacağını
söyledi. “Sen burada beni bekle, kıpırdama. Hemen dönemeye çalışacağım.” Ve
gitti.
Birkaç dakika sonra döndüğünde biraz sıkıntılı bir ifade
vardı yüzünde.
“Yukarıda siyahlar giymiş birkaç adam var. Ellerinde silaha
benzettiğim bir şeyler vardı ama emin değilim. Sadece karanlıkta görebildiğim
kadarıyla tahmin yürütüyorum. Şimdi bu adamların neyin peşinde olduğunu
çözmemiz gerek.”
“Sence neyin peşinde olacaklar? Değerli eşyalar
peşindedirler. Polisi arayalım.”
“Aradım ama hemen gelemeyeceklerini söylediler. Malum ev
şehirden uzakta. Onlar gelesiye kadar diğerleri uyanırsa sıkıntı olur. Panik
olacaklar ve adamların elinde gerçekten silah varsa daha da büyük sıkıntılar
doğacak.”
“Ne yapacağız?”
“Sen yeğenlerini bulmaya ve onları uyandırmaya çalış.
Özellikle ablanı çünkü o diğerlerini panikletmeden uyandırabilir. En azında
polis gelene kadar sessizce evi boşaltabiliriz diye düşünüyorum.”
“Peki, tamam. Ben onları bulmaya çalışırım. Sen ne
yapacaksın? Nasıl haberleşeceğiz?”
“Ben adamları izleyeceğim. Ne istiyorlar, onu öğrenemeye
çalışacağım. Gerekirse yerlerini tespit edip sizi oradan uzak tutmaya
çalışacağım. Ablanla yeğenini bulunca buraya gel. Bulamasan da gel. Hatta o
adamlardan birsini görürsen onlar seni görmeden yine buraya ulaşmaya çalış.”
Beraber merdivenleri çıktık ve kilerden sonra ayrıldık. O
adamları en son gördüğü yere giderken ben de ters tarafa doğru yöneldim. Üst
katlara çıkarken ses çıkarmamaya çalışıyordum ama bu çok zordu. Bir yandan
kalbim hızlı hızlı çarparken onun sesinden başka bir ses işetemiyordum ve her
yerden de bu sesi duyuyorlarmış gibi hissediyordum. Oda oda dolaştım ama
bizimkileri bulamadım. En üste terasa çıkmaya karar verdim belki oraya
çıkmışlardır diye. Ve evet orada hala daha ayakta ama sarhoşluğun son deminde
bir insan grubu vardı, ablamda aralarındaydı. Ben onu gruptan çıkarıp durumu
anlatmaya çalışırken arkadan birisi geldi ve eğlencelerini bozduğum için bana
bağırmaya başladı. Ben onu susturmaya, sesini alçaltması için uyarmaya
çalışırken beni omuzlarımdan ittirdi ve ben kendimi bir yanda yerde buldum. Bir
an ne yapacağımı bilemeden gözlerimi ablama çevirdim ve o bana bakarak
gülüyordu. Diğerleri de aynı şekilde gülmeye başladı.
Olduğum yerden doğrulmaya çalıştım ama tam ayağa kalkarken
bu sefer başka biri daha beni ittirdi. Anladım ki bu böyle sürüp gidecek, onlar
da bu duruma gülüp eğleneceklerdi. Canım çok sıkıldı o an adamları bile
unuttum. Oradan bir an önce yine bodruma kaçmalıydım. Biraz oturduğum yerde
kalırsam ilgileri benden dağılır diye düşünerek bekledim. Ufak ufak başka
şeyler konuşmaya başladıkları an yerimden fırladığım gibi koşmaya başladım ama
onların ilgisi o kadar dağılmamıştı. Ben koşmaya başlar başlamaz hemen peşime
takıldılar. Ben önde onlar arkada evin içinde koşturmaya başladık. Bir an yerde
kırmızı ipe benzer bir şey gördüm ve az kalsın ona takılıp merdivenlerden
yuvarlanıyordum. Biri son anda beni tuttu ve kenara karanlık bir köşeye çekti.
Tam çığlık atacakken elini ağzıma kapadı ve yüzümü kendine cevirdi, Kemal’di. O
anın rahatlamasıyla ellerime boynuna götürüp ona sarıldım. Sonra ne yaptığımı
fark edip uzaklaştım.
“Özür dilerim. Ben çok korkmuştum. O yerdeki kırmızı şey de
neydi?”
“Kablo… Adamlar evin bu tarafına doğru gelmeye başladılar.
İlk önce diğer taraftalardı. Sanırım yeğenlerini arıyorlar. Konuşmalarından az
çok onu anladım. Kabloyu takılıp düşmeleri için yerleştirdim. Tabi senin
takılabileceğin aklıma gelmedi. Bu tarafta ne işin var?”
Yukarıda olanları bir bir anlattım. Sonra peşimdekiler
aklıma geldi.
“Ya onlar takıldıysa?”
“Seslerini duyardık. Üst katta diğer tarafa yönelmiş
olmalılar.”
“Ya adamlar? Ablam doğruca onların kucağına gidiyor o
zaman! Onu kurtarmalıyız!”
“Şşşşşş! Sesler duyuyorum, gelenler var!”
Gelenler yabancılara ait seslerdi, demek ki ablamlarla
karşılaşmamışlardı ama onların çıkarttığı sesleri duymuş olmalılar. Kabloya
takılmalarını beledik Kemal’le birlikte. Onlardan ses gelince hemen
saklandığımız yerden çıkıp onlara görünmeden bodrum katına gidebileceğimiz bir
yol aradık ve bulduk. Ama yukardaki karmaşayı öylece bıraktığımız için aşırı
rahatsızdım. Kemal’se çoktan yatağa devrilmişti, sanırım uyuyordu. Onun yanına
gittiğimde alnında boncuk boncuk terlerin parladığını gördüm. Hemen alnına
elimi koydum ve aşırı sıcak olduğunu fark ettim. Yakasının düğmelerini açıp
elimi oraya koydum orası serindi. Ne yapacağımı bilemedim yine! Sanırım hasta
oluyordu. Ben bir çözüm düşünmeye çalışırken bir an elimi tuttu.
“Sen ne yapıyorsun?”
“Ben ateşin var mı diye kontrol ediyordum.”
“Gömleğimi açıp vücuduma dokunarak mı?”
“Şey… öyle deyince biraz uygunsuz oldu sanki ama alnın ateş
gibiydi. Ben de…”
“Kablolarla uğraşırken stresten aşırı terledim. Bir şeyim
yok. Gel uzan şuraya sen de. Bütün gün ayaktaydın. Biraz dinlenmeliyiz.”
“Ama yukarıdakiler ne olacak?”
“Adamları biraz etkisizleştirdik. O zamana kadar polisler
gelmiş olur. Sonra da gün ağarır zaten. Sabah oldu neredeyse.”
“Cidden mi?”
“Evet. Hadi gel, dinlen biraz,” diyerek beni yatakta yanına
çekti ve yan yana birbirimize baktık bir müddet. Sonra elim istemsiz olarak
onun terden sırılsıklam olmuş saçlarına gitti. Biraz oynadım saçlarıyla.
“Ellerin sırf orada mı duracak?”
“Özür dilerim, ben, şey, yani… bilerek yapmadım,” dedim ve
panikle hemen elimi saçından çektim ve aşağı indirdim. Bu sefer elim onun
pantolonunun kenarına değdi.
“Orası daha kötü oldu. İstersen tekrar saçıma dokun.”
“Ben en iyisi kanepede yatayım!”
“Hayır, kal burada. Yer var. Ben biraz daha geri gideyim.
Oldu, şimdi işte. Aramızda yeterince mesafe var. Artık ikimiz de uyumaya
çalışmalıyız.”
4
Uyuduktan bir iki saat sonra polisler gelmişti. Evi
boşaltıp her yeri aradılar ama yabancılardan bir iz bulamadılar. Biz uyuduktan
sonra sessizce gittiklerini düşündüler. Bu olayın üstüne düşülse de bir sonuç
çıkmadı. Bir saat sonra da dayım ve yengem de eve dönmüşlerdi.
Bu korkunç olaydan sonra Kemal’le aramız eskisi gibi samimi
olmadı. Benim okulum açılmıştı, bu sene son sınıftım ve derslerime ağırlık
vermem gerekiyordu. İyi bir dereceyle mevzun olmak istiyordum. Kemal’de evdeki
işini neredeyse bitirmişti ve artık bizimle kalmıyordu. Arada bir geliyordu ama
şirketteki işine geri döndüğünü biliyordum.
O yıl çok hızla geçip gitti ve ben hedefime ulaşıp iyi bir
dereceyle mevzun olmuştum. Ailem benim için harika bir mezuniyet partisi bile
yapmışlardı. Sevdiğim herkesi çağırmışlardı ve bolca eğlence, müzik ve dans
vardı. Tabi Kemal’de vardı. Uzun zamandır görüşmemenin ve konuşamamanın acısını
çıkarmıştık. İlişkimiz yeniden eski düzeyine geliyor gibiydi ama bunun tam
anlamıyla doğru olamayacağını biliyordum. Çünkü beraber atlattığımız o
korkutucu geceden sonra ondan hoşlandığımı anlamıştım ama o geceden sonra onun
bana karşı soğuk tavırları, onun aynı hisler beslemediğini bana anlatmıştı ve
ben de bu duyguyu bastırmaya karar vermiştim. Şimdi tekrar konuşmaya başlayınca
bu bastırdığım duygular yeniden ortaya çıkma konusunda beni tehdit ediyordu.
5
Zor bir dönemdi ve benim artık oyalanacağım, kendimi
vereceğim bir şeyim kalmamıştı. Bunun üzerine düşünmeye başladığımda bir işimin
olmasını istediğimi fark ettim. Hem kendimi odaklayacak bir şeyim olacaktı hem
de başka bir şey düşünmeme engel olacaktı. Bu konuyu aileme açtığımda dayım
hemen şirkette çalışabileceğimi belirtti. İstemedim ama dayım orasının aile
şirketi olduğunu ve dolayısıyla benim de şirketim sayılacağını söyledi. Yönetime
gelebilmem için bir yerden çalışmaya başlayıp işleyişi öğrenmem gerekiyordu.
Zaten ablam da şirkette bu şekilde çalışıyordu. Ben yine de istemedim. Ne kadar
onları ailem olarak görsem de şirketi sahiplenemezdim. Bunu hiç istemiyordum.
Dayımı ret edip başka bir yerde çalışmak istediğimi söyledim. Anlayışla
karşıladı ama başvuru yapacağım yerlerin isimlerini onunla da paylaşmamı
istedi. Bunu severek yapacağımı belirttim. Ama başvuru yapacağım yerlere
benimle ilgili hiçbir şey söylememesini rica ettim. Ben onların adıyla bir
yerlere gelmek istemiyordum. Kendim bir şeyler başarmak istiyordum. Tıpkı
üniversite mezuniyetim gibi. Dayım bu isteğimi de kabul etti. Yengemle ayrıca
bu konuda uzun uzun konuşup onu da ikna etmeyi başarınca, iş aramalarına
başladım ve kendime bir liste çıkardım. Listemde üç önemli şirket ve iki de
daha alt düzeyde şirket vardı. Birisinden birisi beni işe alırdı.
İlk başvurma giderken çok heyecanlıydım ve Kemal benimle
gelmeyi teklif etti. Beni o götürdü ve görüşme bitesiye kadar da beni bekledi.
“Eeee nasıl geçti?” Ben şirketten çıkıp Kemal’in yanına
varır varmaz bana bunu sordu.
“İyiydi sanırım. Birkaç kişiyle görüşme yaptım. Üniversite
notumdan etkilendiler ve birkaç kişiyle daha görüşüp durumu öyle netleştirmek
istediklerini söylediler. Bu hafta içinde beni arayacaklarmış.”
“Heyecanlı gibi değilsin, sanki.”
“Heyecanlıyım aslında stresliyim. Beklemek durumu beni çok
geriyor ama çoğunlukla olumlu olacağını düşündüğüm için pek belli etmemeye
çalışıyorum bu durumu.”
“Anladım. Diğer şirketlere de başvurunu yapacak mısın
peki?”
“İlk bu şirketten bir haber bekleyeceğim. Olumlu olursa
diğerleriyle görüşmem etik olmaz.”
“Haklısın. Hadi gidip bir yerlerde bir şeyler yiyelim.
Sonra da gezeriz. Belki bunlar son boş kalışların olabilir.”
Beraberce güzel bir gün geçirdik ama ben yine de eskisi
gibi rahat olamadım Kemal’in yanında.
Birkaç gün sonra şirketten haber geldi ve cevabın olumsuz
olduğunu söylediler. İş bulamamıştım. Arayıp Kemal’le paylaştım bu durumu ve
beni gelip evden aldı, dışarı çıktık.
“Diğer şirketlere de başvurmam gerekecek en kısa zamanda.
Yarın arayıp birisinden randevu isteyeceğim. Bakalım hemen çağırırlar mı?”
“Yine ben götürürüm seni.”
“Zahmet etmene gerek yok. Sen de çalışıyorsun sonuçta.”
“Dayına seni götüreceğimi söylediğim anda tüm gün izinli
olacağım. Bu fırsatı neden değerlendirmeyeyim ki?”
“Tabi ki önemli olan ben değil, senden. Unutmuşum…”
“Tam olarak öyle demeyelim de… Sonuçta izinli günümü de
senle geçiriyorum.”
“Doğru! İzinli günlerini benle heba ettiğin için özür dilerim.
Bundan sonra zamanını benimle harcamak zorunda değilsin.”
“Hey! Öyle demek istemedim. Yani izni hem senin hem de
kendim için kullanıyorum demek istedim. İkimiz için de iyi oluyor anlamında…”
“Tamam, uzatmayacağım. Bu konuyu kapatıyorum.”
Ve kapattım da ama içimde bastırdığım duyguların birisi
ayaklanmaya başlamıştı bile. Kemal’le bu kadar zaman geçirmekle hem ona hem de
kendime zarar mı veriyordum?
Diğer bir şirkette bana olumsuz olarak döndü. Son üç şirket
kalmıştı elimde. Acaba kendime bu kadar kısa bir liste yapacak kadar egolu
muydum? Kendimi sorgulamaya başlamıştım ve bu sorgulamalar sırasında üçüncü
şirkette olumsuz döndü. Kendimi tekrar dibe vurmuş gibi hissediyordum. Kemal’le
de ilk şirketin bana olumsuz dönmesinden sonra bir daha bir araya gelmemiştik.
Telefonla konuştuk evet ama yüz yüze gelmedik. O yüzden şu anki durumumu onunla
da paylaşamıyorum ve bu beni daha da karamsar yapıyor. Yine de kalan iki
şirkete aynı anda başvuru yaptım ve arka arkaya gün verdiler. Ben Kemal’e bunu
söylemeden o sorunca yalan söyleyemedim ve beni iki görüşmeye de götüreceğini
söyledi.
“Nasıl yani bu da mı olumsuzdu?”
“Evet, aslında baştan iyiydi. İlk, iş alımlarıyla ilgilenen
insan kaynakları müdürüyle görüştüm. Beni genel müdür yardımcısına yönlendirdi.
Oradaki bayan çok tatlıydı ve beni sevdi. Ben de onu sevdim ve bana olumlu
baktığını söyledi ama tabi ki bir de genel müdürün kendisiyle görüşmem de
gerekiyordu. Çünkü son zamanlarda iş başvurularına kendisi bakmak istemiş. Bana
çok kötü davrandı, “Sen kimsin de böyle bir şirkette çalışabileceğini
düşünüyorsun?” gibisinden cümleler kurdu bana. Aa bir de dedi ki, “Seni katiyen
işe alamam bu şirketimin sonu olur,” dedi. Bu cümlede bir gariplik yok mu
sence?”
“Evet, var gibi ama ne kastetmiş olabilir ki?”
“Sanki biri benim yoluma taş koyuyormuş gibi hissettim o
cümleyle.”
“Kim, neden yapsın ki böle bir şeyi?”
“Bilemiyorum.”
“Sana öyle gelmiştir. Belki de adam sadece beceriksiz
demeye getirmiştir.”
“Öyle mi? Doğru, olabilir aslında ama ben beceriksiz
değilim. Hem benimle çalışmadan bunu bilemezdi ki?”
“Haklısın ama adalet beklemek çok yanlış bu gibi
durumlarda. Niye dayın ve yengenden destek istemiyorsun?”
“Sanırım inadımı kırıp isteyeceğim. Sonuçta bir şirkete
nasıl başladığım önemli değil, nasıl olduğumu ve işe yaradığımı göstermem
önemli sonuçta.”
“Aynen ve bence yengenle konuş bu durumu. Yengenin ailesi dayından
daha nüfuz sahibidir.”
“Öyle yapacağım.”
6
Yaptım da. Yengem bana direkt Türkoğlu şirketlerinin
birisin de bir görüşme ayarladı ve kendisi de benimle gelmeye karar verdi.
Anladığınız üzere ilk başta size anlattığım bölüme iyice
yaklaştık.
Biz görüşmeye gideceğimiz zaman Kemal’de bizle görüşmeye
gelmek istediğini söyledi. Dayımın şirketinden ayrılmak istiyordu ve kendine
yeni bir iş arayışındaydı. Bundan bana daha önce hiç bahsetmemişti ama sanırım
yengemin bu durumdan haberi vardı ki hiç şaşırmadı. Dolayısıyla üçümüz görüşmek
için o odaya girdik. Odada sağımda yengem, solumda Kemal vardı. Oturduğumuz
masanın tam karşısında da Türkoğlu şirketlerinin esas sahibi vardı. Bir iş
görüşmesiyle neden bizzat kendisi ilgileniyordu? Aklımda bu soru dönerken
yengemin varlığından olsa gerek diye düşünmeye de başlamıştım. Ama hiç de öyle
değilmiş durum.
Yengemle patron hal hatır sorduktan sonra esas konuya
girdik.
“Yanınızdaki yeğeniniz değil mi? Ona yardımcı olamam için
geldiniz.”
“Evet, bu yeğenim Eylül. Yakın bir zamanda üniversiteden
çok iyi bir dereceyle mezun oldu ve hemen iş hayatına atılmak istiyor. Bizim
şirkette çalışmasını teklif ettik ama deneyim kazanmak için ilk önce başka bir
yerde çalışmak istedi. Benim de aklıma siz geldiniz. Böyle gençlere destek
olduğunuz iş hayatında iyi bilinen bir konu.
“Doğru. Gençlerin önünü hep açmak gerektiğini
düşünmüşümdür. Hatta bu yaşta emekli olup bütün işlerimi oğluma devretmek
istiyorum. Ama bir türlü ikna edemedim. Umarım artık ikna etmeye çok
yaklaşmışımdır diye düşünüyorum. Sizce de öyle değil mi? Yeğeninizi işe alırsam
bu sorun çözülür her halde?”
“Pardon, anlamadım. Oğlunuzun bu konuyla ne ilgisi var?”
“Ah anlıyorum. Size henüz söylemedi. Ama yanınızda o…”
“Pardon sözünüzü kestim ama benden bahsetmeyi unuttunuz.
Ben de iş görüşmesi için gelmiştim. Eylül ile beraber iyi bir ekip olarak
çalışabileceğimizi düşünmüştüm bu şirkette. O bu şirkette çalışmaya başlarsa
ben de çalışmaya başlayabilirim.”
“Kusura bakmayın, size Kemal’i tanıştırmayı unuttum.
Yeğenime çok odaklanmışım. Kemal’de uzun yıllardır bizle çalışıyor ve aileden
biri gibi oldu. Ama şimdi farklı bir yönde ilerlemek istedi. Biz ailemizin
isteklerine her zaman saygı duyarız. Bu yüzden de Kemal’de burada işe başlamak
istiyor. Tabi ki siz uygun görürseniz.”
“Uygun görmek mi? Bundan daha uygunu olmaz ki? Şirket zaten
ona a…”
“Lütfen, daha fazla konuşmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Durumu herkes kavradı bence. Yıllardır yaptığın teklifi nihayet kabul ediyorum,
baba. Ama sizden ricam biraz dışarı çıkar mısınız? Eylül’le yalnız konuşmak
istiyorum.”
8
Kemal’le baş başa kaldık. Ben şoktan iyice açılmış
gözlerimle ona döndüm, tam konuşmaya başlayacakken beni susturdu ve kendisi
konuşmaya başladı.
“Sana yalan söyledim. Aslında bu kısmen doğru. Ben dayına
ve yengene yalan söyledim. Dolaylı olarak da sana da yalan söylemiş oldum.
Doğruyu söylemek birçok defa istedim ama bu tüm hayatımı baştan sona
değiştirmek olacaktı ve bu durum ayrıca benim için bir yenilgi olacaktı. Bu
konuda uzun uzun düşünüp karar vermem gerekiyordu. Eylül, babamla hiçbir zaman
yakın bir ilişkim olmadı. Beni her zaman aşırı zorlardı. Zekiydim, çalışkandım
evet ama o yine de bana öyle değilmişim gibi davranırdı. Bu durum beni çileden
çıkarıyordu. En sonunda annemin ailesinin yardımıyla evden uzaklaşıp kendi
başıma bir hayat yaşamaya başladım. Dayının şirketinde iş buldum, iyi bir
konuma geldim. Onlarla iyi anlaştım ve dayının evi için oraya taşındığım sırada
babam izimi bulmuş. Beni izletiyormuş bayadır. Hatta senden özür diliyorum ki,
geçen sene gecenin bir yarısı eve giren o silahlı yabancıları babam göndermiş. Beni
zorla getirmeleri için. O gece sana yalan söyledim. Ben o gece o adamlarla
konuşup babama gelmeyeceğimi bildirmelerini ve evi hasarsız bir şekilde terk
etmelerini söyledim. Eve ve içindekilerin kılına zarar gelirse tekrar ortadan
kaybolmakla tehdit ettim.”
Ben bu duyduklarım karşısında aşırı bilgi yüklenmekten düşünemez
oldum. İdrak etmem gereken çok şey vardı. İlk başta Kemal’in tanıdığım Kemal
olmadığı gibi. Ve bana yalan söylediği gibi… hem de birçok defa. Onu susturdum.
“Dur bir saniye. O gece olanlar, baban yüzünden miydi?”
“Evet ve dolayısıyla benim yüzümden.”
“Ve sen bunu biliyordun.”
“Evet.”
“Ve kimseye bir şey söylemedin mi?”
“Söyleyemezdim. Düşünmem gereken çok şey birikmişti bir
anda.”
“Ne gibi? Şımarık, bencil, zengin bir velet olmaya geri
dönüp dönmemeye karar vermek gibi mi?”
“Beni cidden şımarık, bencil olarak mı görüyorsun?”
“Nasıl gördüğümü artık biliyorum. Seni tanımıyormuşum ki?”
“Beni tanıyorsun. Ben hala aynı benim sadece sana
anlatmadığım yönlerimi öğreniyorsun.”
“Daha başka bilmediğim hangi yönlerin var?”
“Anlatmama devam etmemi mi istiyorsun?”
Kafa salladım ve o da geri kalan şeyleri de anlatmaya
başladı.
“O gece sana uzak davranmamın sebebi oydu. Sana yalan
söylemiştim ve bu beni aşırı rahatsız ediyordu. Yüzüne bakamıyordum bile. Ondan
sonra da tekrar bakabilmek için aradan zaman geçmesi gerekti. Sonra sen mezun
oldun ve iş görüşmeleri başladı. Bu iş görüşmeleriyle ilgili hissettiğin şey
doğruydu.”
“Baban? Ama neden?”
“Beni geri döndürmek ve şirketi bana devretmek için seni
kullanmaya başladı.”
“Ama neden ben?”
“Çünkü sana karşı hislerim olduğunu fark etti.”
“Bu doğru mu? Bana karşı bir şeyler mi hissediyorsun?”
“Evet ve sanırım uzunca bir süredir bu hisler var.”
“Ne kadar uzun süreden bahsediyoruz?”
“Tam olarak zamanını bilmiyorum. Fark ettiğim an senin depresyona
girdiğin vakitti.”
“Ondan önce zaten hemen hemen yeni tanışmış sayılırız.”
“Orası öyle. İşte babam da benden sonra hemen hemen sana
karşı bu hislerde olduğumu anladı. Beni tehdit etmek için seni kullandı ve
buraya kadar getirtmeyi başardı. Bugün şirketi devralıyorum. Artık Türkoğlu
şirketlerinden ben sorumlu olacağım ve babam emekli olup yurtdışına yerleşecek.
Anlaşmamız bu şekilde. Tabi bir de senin burada işe başlaman şartı var. Bunu kesinlikle
torpil olarak görme. Bu babamın sana yaşattığı tatsızlıklar için bir tazminat
sadece. Lütfen, kabul et.”
“Düşünmem gereken şeyler var. Düşünmem gereken çok fazla
şey var ve bu iş teklifi de onlardan birisi. Kafam allak bullak…”
“Seni zorlamayacağım. İstediğin kadar düşünebilirsin. Burada
her zaman yerin olacak. Başka bir yerde çalışmak istersen ona da engel
olmayacağım ve aksine destek olacağım. Bunu bil. Ben değişmedim. Ben hala aynı
benim, lütfen ilk önce bunu bil.”
“Tamam. Ama senin yeni durumunun aramızdaki ilişkiyi değiştireceğinin
farkında mısın?”
“Nasıl bir değişiklikten bahsediyoruz?”
“Sen çok büyük bir iş piyasasıyla uğraşmaya başlayacaksın. Eskisi
gibi ne sohbet edebileceğiz ne de görüşüp konuşabileceğiz. Arkadaşlığımız devam
edemeyecek büyük ihtimalle.”
“Eylül… hala arkadaşlık mı diyorsun? Sana senden
hoşlandığımı söyledim. Tamam, tam olarak öyle demedim sanırım ama o anlamda
cümleler kurduğuma eminim. Bu hislerime karşılık bir şey söylemeyecek misin?
“Ah, ben ne diyeceğimi bilemiyorum aslında. Ben de senden
hoşlanıyorum. Benim de duygularımı anlamam bir süre önce oldu. Ama böyle bir
ilişkiyi, böyle bir durumda nasıl yürütebiliriz ki? Yürütebilir miyiz ki?”
“Deneriz. Bence yapabiliriz. Hem hayatımda senin kalıcı olmanı
istiyorum. Şu anımda ve geleceğimde var olmanı…”
Bunun üzerine ona evet diyebilmeyi ve boynuna sarılmayı çok
istedim ama yapamadım. Düşünmem gerek dedim bu cümlelerine de ve sonra odadan
dışarı çıkıp yengemle oradan ayrıldık.
9
Yaz tatili için ailemle beraber
yurtdışına çıktık ve ben iyice kafamı dinledim. Kemal o sıra devraldığı şirkete
adapte olmakla meşguldü. Bu süre zarfında çok bir şey konuşmadık. Hala bir
karar verebilmiş değildim ve o da beni zorlamıyordu. Ama yakında bir karar
almam kesinlikle gerekiyordu.
Yaz tatili dönüşü hem onu görmek he
de verdiğim kararı açıklamak için şirketine gittim. Beni hemen kabul etti. Biraz
konuştuktan sonra yemek yemek için bir restorana gittik. Artık kararımı
açıklamam ve onu yeterince oyaladığım için de bu rahatsızlıktan kurtulmam
gerekiyordu.
“Kemal aramızdaki ilişkiyi düşündüm
ve bir karar vardım. Maalesef sizin şirkette çalışamam. Bu teklifi reddetmek
zorundayım. Dayım şirketinde, kendi şirketimizde çalışmaya başlayacağım.”
“Tamam kararına saygı duyuyorum ve
hatta bence de en doğru kararı verdiğini düşünüyorum. Peki diğer konu? Aramızdaki
hisler, bağlar… sabırsızlanıyorum, Eylül. Lütfen artık kesin bir yanıt
verebilir misin?”
“Evet verebilirim. Bana çok yalan
söyledin, beni kandırdın ama çok da kandırmış sayılmazdın. Dediğin gibi sen her
zaman sendin. O yüzden hoşlandığım kişi de her zaman aynı sendin. Ben yaz
tatili boyunca eğlendim, kafamı dağıttım ama aklımın bir köşesinde hep sen
vardın. Yanında olmak istedim ya da sen benim yanımda ol istedim. İşte o zaman
fark ettim ben de hayatımda seni istiyorum. Şu anımda istediğimi kesinlikle
söyleyebilirim ama geleceğe söz veremem. Bu sana yeter mi?”
“Yetmez mi? Sen bana yeni bir hayat
şansı verdin. Seni seviyorum…”
(Yazardan Not: Merhabalar, yorumlarınızı merak ediyorum. İyi veya kötü eleştirilerinizi benimle paylaşırsanız çok memnun kalırım. Umarım keyifli bir okuma olmuş iyi vakit geçirmişsinizdir...)