Hakkımda

Fotoğrafım
Çaylarınızı kapıp gelin ve sizinle güzelce bir muhabbet kuralım. Hayattan birazcık kopmaya hakkınız olsun değil mi? Bakmayın sayfamda çok aktif olamadığıma ama siz gelirseniz eğer, bu sayfamda daha çok aktif olmamı gereltirecek ve işte o zaman beraberce bir şeyler başarmış olacağız. Dikkat edin; biz diyorum, ben değil! Çünkü bu sayfayı ben oluştursam bile sizsiz hiç bir şey başarılı olamaz. Unutmayın ki, ilk başta ben bu sayfayı kendim için kurmuş olsam da, daha sonra paylaşacak kimsem olmadığı için bana hiç bir yararı olmadı. Bu yüzden size ve paylaşacaklarımıza ihtiyacım var. Haydi o zaman, daha ne bekliyorsunuz! Bir çay koyup gelin yanıma, daha paylaşacak bir çok şeyimiz var. :)
yazsam roman olur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazsam roman olur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2019 Çarşamba

"YAZSAM ROMAN OLUR" MU OLMAZ MI? SİZ KARAR VERİN ARTIK!

Ufaktan Bir Giriş

Merhabalar...
Nasılsınız? Ben iyiyim. Uzun bir ara verdim yine, malum kitaplar... Kitap okumaktan, yazmaya pek fırsatım olmadı, ama bugün size şu anda da yapmış olduğum eylemle geldim; yazmak...
Bugünün konusuna yazmak dedim ama tam olarak da o sayılmaz. Bugün aslında Parodi Yayınları'ndan çıkan, Yazsam Roman Olur isimli defterden bahsedeceğim ve o deftere yazdığım bir kaç yazıyı da sizle paylaşmayı düşünüyorum.

Yazsam Roman Olur
Parodi Yayınları

Parodi Yayınları aslında kitap basan yayınevlerinden bir tanesi. Ama yayınevinin basmış olduğu, Yazsam Roman Olur bir kitap değil, defter.
Yazsam Roman Olur
Bu defterin her sayfasında ufak cümleler yazılmış ve devamı boş bırakılmış. İşte, siz bu boş bırakılan yerlere yazılar yazarak kendi romanınızı oluşturuyorsunuz. Benim gibi, yazmayı sevenler için birebir. Ben, bayıldım. Deftere henüz çok bir şey yazamasam da, bana yazmamı geliştirmek için harika bir fırsat sunuyor.
Yanda, solda yayınevinin logosunu görüyorsunuz ve sağda ise, defterin hem ön yüzünü, hem de arka kapak yazısının sizle paylaştım. Çünkü ilginizi çekebileceğini düşünüyorum. Ayrıca bir de defterden örnek bir sayfa da aşağıda paylaştım. Defterin içi, sayfaları, o aşağıda gördüğünüz resim gibi; bir konu başlığı size veriliyor ve geri kalan sayfa size ayrılmış durumda ve artık sizin bir şeyler yazmanız bekleniyor.
Burada araya girip, söylemem gerekir ki; benim hayalimdeki meslek, her zaman için yazar olmaktı! O yüzden bu defterde benim için bulunmaz nimetlerden oldu. Düşünün hayalinizde ki mesleği yapmak için; o konuda çaba sarf edip, kendinizi geliştirmeniz lazım ki; bu meslek yazarlıksa, sürekli bir şeyler yazıp kendinizi bu konuda geliştirmelisiniz. Ben de hayalim için çabalarken, işte bu defterin bana harika bir yoldaş olacağını düşündüm, kendisi oluyor da zaten.
Ayrıca bu deftere yazdığım bir kaç yazıyı da sizle paylaşmadan önce, defterle ilgili söyleyeceğim son bir konu kaldı. O da, defterin kapak tasarımının ayrı bir hoşuma gitmiş olması. Onun fotoğrafını da sizle aşağıda paylaşıyorum. Solda gördüğünüz; üstünde yazılar olan şeffaf kısmın içine, sağ tarafta gördüğünüz esas defter olan kısım giriyor ve bu benim çok hoşuma gitti.
Defter ve Kapak Tasarımı
Sanki saklamak için değerli bir defter olduğunu göstermiyor mu, size? En azından ben böyle düşündüm. Bunu da söyledikten sonra gelelim, benim bu deftere yazdığım yazılara... Umarım, bu yazılar hoşunuza gider çünkü ben çok eğlenerek yazmıştım.
Keyifli Okumalar...

-YAZSAM ROMAN OLUR 1-

"Nereden başlasam?"
Neler anlatsam acaba, size?
Aslında neden size yazıyorum ya da sizle bu şekilde konuşuyorum ki ben? Sizin bu yazdıklarımı okumaya ihtiyacınız mı var? Ya da benim bunu yazmak için bir sebebim mi var? Neyse, saçmaladım değil mi?
Esas konuya geleceğiz birazdan ama önce benim kendime bir bardak çay almam gerekiyor. Bence bu fırsatı siz de değerlendirin. Haydi, daha yazının başındayken bir ara verelim. Bu arada; aramızda kalsın, bu yazıyı akşam saat on bir buçuk gibi yazıyorum. Yani anlayacağınız, ben bu saatte çay içiyorum. Şşşşş aramızda

Yazsam Roman Olur İlk Sayfa

Evet. Çayımı aldım, geldim. Ne konuşalım, ne istersiniz? Demokrasi kuralım değil mi biraz? Monarşi nereye kadar? Ben diktatör olamam zaten ama bu yazı ve kelimeler bana ait olduğu için sadece yazılarımda, diktatör olabilirim gibi; tabi istemeden. 😀😀😀

Beni tanıyanız var mı? Pek sanmıyorum! Ailem ve arkadaşlarımdan bir kaçınız, belki. Ama umarım bunu okuduğunuzda; "Seni tanıyorum," dersiniz. Çünkü bunu okuyan herkes bu iki kelimeyi kuruyorsa bilin ki, ben bu hayatta en büyük hayalimi gerçekleştirmişimdir. Bence bu da, sevinilecek bir olay. Havai fişekler atılsın! İşte böyle, ver coşkuyu! Kop, kop, kop…😀😀😀
Pek de kopmayın siz yine de… Yoksa başkaları sizin, benim yazdıklarımdan sonra kötü yola düştüğünüzü falan düşünür, maazallah! Aman, tahtalara vurun.
Neyse, bu böyle bir yazıydı işte; biraz sohbet etmek, biraz eğlenmek ve biraz da hayatınıza neşe katmak için. Geldi ve geçti.

-YAZSAM ROMAN OLUR 2-

"Bu kaçıncı oldu, bilmiyorsun değil mi? Vücudunda kaç tane yara izi var? Kaçıncı sakarlığın bu? Bu soruların hepsine verebileceğin ortak cevap her halde, 'Sayamayacağım kadar çok!' olur.
Sen zaten hep böyle sakardın. Ayrıca bu sakarlıklar sadece çocukken de olacak sanma, bütün ömrün boyunca da böyle sakar olacaksın. Sonuçta yaşadım ve biliyorum, değil mi? O yaranı da annene göstermeden üstüne bir bez falan koy. Eğer annen görürse ömür boyunca çenesinden kurtulamazsın, benden söylemesi! Gerçi artık sen kendin de bunu biliyorsundur ki zaten çok kanamıyor da, baksana geçti artık. Yoksa acıyor mu hala? Acımıyordur. Geçmiştir çoktan… Zaten acısa da, ağlayamazsın bunu biliyorum, sonuçta ben senim; sadece büyümüş halinim o kadar. Zaten şu durumda pek ağlanacak bir durumda yok. Neyse sen daha eve gitmezsin zaten o yüzden ben gidiyorum. Kendine iyi bak ufaklık, sen kendine iyi bak ki, gelecekte ben de iyi olayım!"
"Hemencecik gitme öyle! Gelecekte başıma neler gelecek, biraz anlatsana bana!"
"Anlatmam, ufaklık… Yaşayıp, kendin görmelisin. Hem ben şimdi sana geleceği anlatırsam, işin sürprizi kalmaz ve seni tanıdığımı da hesaba katarsak, sürprizleri sevdiğini de biliyorum. Haydi kalk artık; daha, annenin arkasından gizli bir iş çevirmek için uğraşman lazım. Unutma anneye göstermek yok, mümkün olduğunca ondan saklamalısın!"

Yazsam Roman Olur 2. Sayfa





"Haklısın! Annem öğrenirse, kendisinden emdiğim sütü şırıl şırıl burnumdan akıtır! Biliyorsun zaten, bu zamana kadar yaptığım yaramazlıklar kadını yeterince çileden çıkarttı. Bu kadarcık bir şeyi de öğrenmeyiversin, ne olacak sanki değil mi?"
"Biliyor musun, ufaklık; sen hayatın boyunca da hep böyle düşünceli bir insan olacaksın, kendinden önce başkalarını düşünen biri… Ama sanma ki, bu iyi bir şey. Ama kötü de sayılmaz. Doğrusu bazen iyi, bazen kötü… Gerçi sen bunları yaşayarak tecrübe edeceksin zaten. O yüzden artık benden bu kadar, ben artık kaçar, ufaklık!"
"Güle güle git. Umarım şu anki hayatında mutlusundur."
"Sence bizim, mutlu olmama gibi bir ihtimalimiz söz konusu olabilir mi?"
"Sanırım buna ihtimal yok."
"Kesinlikle öyle bir ihtimal yok. Kendine iyi bak, ufaklık. Sen kendine iyi bak ki, ben de gelecekte kendine iyi bakan birisi olayım ve unutma ki seni, yani kendimi seviyorum. Hoşça kal. Belki arada yine görüşürüz…"

-YAZSAM ROMAN OLUR 3-

Onunla lisede okurken karşılaşmıştık ve birbirimize ilk görüşte âşık olmuştuk.

İlk başlarda birbirimize bulaşır, birbirimizi kızdırırdık. Ama o anlar, içimizde dolup taşan duyguları boşuna gizlemeye çalışmıştık. Çünkü bir an geldi ve içimizde tuttuğumuz o duygular öyle yoğunlaştı ki, artık kendimizi tutamaz olmuştuk. Nihayet ilk o bana, sonra da ben ona; birbirimize âşık olduğumuzu söyledik. Artık birlikteydik, bir çifttik, sevgiliydik.

Hayat o kadar güzeldi ki… Kuşlar cıvıldaşır, kelebekler havada uçuşur, sürekli içimizi ısıtan bir güneş olur ve masmavi bir gökyüzü, her günümüzü yaşama sevinciyle doldururdu. Ama bu tabi ki, o aralar ilkbahar mevsiminde olmamızdan kaynaklıydı.

 Kış geldiğinde ise, her şey yavaş yavaş değişti. Önce bulutlandı masmavi olan gökyüzü ve güneş artık ara ara kendini göstermeye başladı.  Sonra ise; yağmur, kar, fırtına…

Sonunda her şey öyle değişmişti ki ve biz de bu değişime öyle bir ayak uydurmuştuk ki…

O, benim ilk âşık olduğum insandı. Ondan sonra başkalarını da sevdim, ama yine de o başkaydı. Tabi bir de ayrılığımız var. Ayrılık doğru olan karardı. Zaten biz hiç birlikte olmamalıydık; esas yanlış olan buydu.
Yazsam Roman Olur 3. Sayfa


Yıllar sonra şimdi oturup, düşünüyorum da; biz zaten hiç yapamazmışız. O farklı, ben farklı… Zaten ayrılık sebebimizde genel olarak buydu.

Ben hep ezilenlerin tarafını tutarken, o ise ezilenlerle uğraşmayı severdi. Ben düşenleri yerden kaldırmaya çalışırken, o düşenleri bir kez daha düşürür, bir daha yerden kalkamayacak duruma getirirdi. Bunları sadistlikten de yapmaz, yaptıklarına eğlence gözüyle bakardı ve bu beni daha çok üzerdi.

Aslında eğlenebileceği, gerçek eğlenceler varken; o insanlarla dalga geçer, onları utandırır, rezil ederdi ve ben buna hiç katlanamazdım, nihayetinde katlanamadım da…

Ben; sonunda onun yerine ezilenleri seçtim, onun dalga geçtiği insanları seçtim ve o an bir sinir nöbetiyle beraber, bir daha birleşmemek üzere ayrıldık ve birbirimizi bir daha hiç görmedik.

İşte bu; onunla benim hikâyemin sonu, ilk âşık olduğum insanla…

Ama her son, bir başlangıca gebeymiş her zaman. Çünkü onunla yakında tekrar görüşeceğiz, görüşmek zorundayız.

O şu an bir inşaat şirketinin yönetim kurulunda ve ne gariptir ki, ben de onun şirketine dava açan avukatların başında bulunuyorum ve onunla yine karşı karşıya geleceğiz. Ben adaletin peşinde, o ise eğlence peşinde…

Son Bir Söz

Size bu deftere yazdığım üç yazıyı da paylaştım ve böylelikle, bugünü de kapatacak olan son cümlelere geldik. Ben, benim gibi yazma aşkı olanlara bu defteri kesinlikle tavsiye ediyorum. Deneyin, pişman olmayacaksınız ve bence aksine, bu defter sayesinde ortaya neler çıkardığınızı gördükçe şaşıracaksınız!

Bugüne ait yazacaklarım bu kadardı. Bir dahaki yazımda, izlediğim ve beğendiğim Japon filmlerinden bahsetmek istiyorum. Umarım size de uyar. Bir film sohbetine kadar kendinize çok iyi bakın, ben artık kaçtım. Ama unutmayın ki, seviliyorsunuz...

14 Ocak 2019 Pazartesi

ONDAN, BUNDAN, ŞUNDAN... HER ŞEYDEN BİRAZ VAR BU YAZIDA...

Güneş mi, Değil mi?

Dumanı Tüten Kahve yapmışım.
Selam, yine ben geldim. Sıcacık kahvemi alıp, hemen yazımın başına oturdum. Kahvenin üstünden hala dumanlar çıkıyor, görüyorsunuz değil mi? (Karamazov Kardeşler'e takılmayın, o hep yanımdadır benim; okuyamasam da...)
Ben buralarda yokken (sadece bir gün oldu), acaba beni beklediniz mi? Beklediyseniz nasıl beklediniz? Heyecanla mı, merakla mı ya da sıkıntıyla mı? Malum bir önceki yazı biraz iç karartıcı gibiydi. Ama merak etmeyin, bu yazının öyle olmaması için uğraşacağım. Hatta fark ettiyseniz eğer; başlığı açık renk yaptım. 😀 Tabi, bu da; olumlu düşünce etkisiyle yapılmış bir eylem oldu. Başlığın renginden bahsettiysek eğer; başlığın anlamından bahsetmemek hiç olmaz, değil mi? Malum, biliyorsunuz bir önceki yazımda sürekli havanın kapalı olması ve sürekli yağmur yağmasından yakınmıştım. Nihayet bu yakınmalarım dün duyulmuş olmalı çünkü sabah gözlerimi açtığım anda bir parlaklık gözlerimi aldı. Ben bu parlaklığa alışmak için, ilk önce gözlerimi kıstım ve nihayet alışınca da tamamen açtığım çapaklı gözlerimle penceremden vuran güneş ışıklarını görmem bir oldu. Aslında burada dün sabah parlayan o güneşin fotoğrafını atmak isterdim, fakat dün resim çekmek hiç aklıma gelmedi. O yüzden bu konuda fotoğraf yok, maalesef... 😐 Ayrıca dün bu güneşi görmem size neyi kanıtlıyor; benim geç kalktığımı! Ama, şşşşş bu aramızda... Bu konuda çok şey yapmayalım, biz! 😉

İlk Youtube Videom

Dün sabah böyle bir manzarayla uyanınca, doğal olarak benim POZİTİF enerjimde hat safhalara ulaştı ve ben daha önce hiç girmediğim bir alana girmeye karar verdim; Youtube...
Evet ve bunu uygulamaya da koydum. Dün Youtube için ilk videomu çektim ve onu yayınladım. Sonra da oturup dedim ki; "Bindik bir alamete, gidiyoz kıyamete... Amanin!!!"
😂
Bakalım, şimdi sonuçları bekliyoruz. Açıkçası pek umudum yok ama olsun. Denemiş oldum en azından, ne kaybedebilirim ki?
Youtube Videomun Fotoğrafı
Youtube videomun içeriği de, sizlere yabancı değil. Bir önceki yazımda bahsettiğim konular oldu. Hani; kitap kulübü, kitap etkinliği, yeni yılın ilk kitapları ve tamamlanmış seriler var ya; işte youtube konularım onlardı. Yanda da gördüğünüz resim, ilk videomun resmi oluyor. "İzlerseniz, sevinirim..." diyeceğim ama zaten aynı konular bir önceki yazımda vardı. Ama videoda biraz daha ayrıntılı bilgi verdim diyebilirim. Ne de olsa; konuşmak, yazmaktan daha kolay. Bu arada, ben çektiğim videoya hiç edit yapmadım. Öylece yükledim, Youtube'a... Sizce bu doğru karar mıydı, bilemedim açıkçası ama bu konularda zaten çok iyi değilimdir ve tabi ki, ben dün bu videoyla uğraştığım için, Karamazov Kardeşler'den azıcık bir sayfa okuyabildim. Bunun sebebi da, sadece video değil. Mesela; biliyorsunuz Doctor Who'yu izliyorum. Dün ondan bir bölüm izledim, anneme yemeklerde yardım ettim ve akşamda film izledim. Size ilk olarak hangisinden bahsedeyim istersiniz? Sırayla mı gitsek? İlk olarak Karamazov Kardeşler'i atla, onunla ilgili yazılar kitap bitince olacak. O yüzden sıradakine geçiyoruz. Doctor Who, ama bu konuda bir önceki yazımda bilgi mevcut zaten ve sizi sıkmak istemiyorum. O zaman sıradaki ve bu sefer bulduk, yemekler...

Bir Akşam Yemeği Klasiği

 Dün akşam, çok sevdiğim yemeklerle, bayağı karnımı doyurdum. Çok anlatmamayı düşünüyorum, çünkü canınız çekebilir. Zaten bu yüzden de bu konuyla ilgili bir fotoğraf koymayacağım.
O zaman dün akşam ne yedim ben? Öyle allım sallım yemekler yoktu, dün soframızda. Bir çorba vardı, olmazsa olmaz; tarhana çorbası... Kışın şu çorbayı içmeye doyamıyorum; öyle güzel geliyor ki, anlatamam.
Çorbadan sonra ana yemek olarak karışık ot kavurması... Bu kavurmanın içinde hangi otlar mı var? Ispanak var, pırasa var, arapsaçı var. Var da var... Bu arada arapsaçını bilmeyenleriniz varsa, bir dahaki konumuzda ondan da bahsedebilirim. Ama bu yazıya onu eklemek istemiyorum.
Devam edelim, ot kavurmasından... Ben bu yemeği kaşıkla yemek yerine, ekmeğin içine koyup koyup yiyorum; tadı daha güzel geliyor. Pratik ve kolay bir yemektir, hemencecik olur ve tabi ki lezzetlidir.
Şimdi, sofrada bir ot yemeği olur da, o sofrada yoğurt olmaz mı? Olmazsa, olmaz... O yüzden soframızda bir kasede yoğurdumuz vardı. Bunların yanında soframızda bir de azıcık olsa da, eriştemiz vardı. Bu erişteyi annem ve ben yazın kendi elceğizlerimizle yapmıştık. O yüzden, tadı bir başka güzel geliyor insana...
Tabi, akşam bu kadar yemeğin üstüne soda içmeden duramadım. Ama soda içerken de, bir yandan daha önce izleyip çok beğendiğim bir filmi yeniden izlemeye başladım. Bu film aslında pek benim tarzım değil. Film dramdı ve ben dram sevmem; ama film ayrıca müzikaldi ve ben müzikal filmleri severim.

LYOD - ICE

Lyod Filminin Afişlerinden
Filmin adı, başlıktan da belli olduğu gibi; Ice ama film, Rus yapımı ve orijinal adı; LYOD... Film; 2018 yılında yayınlanmış, romantik, dram ve müzikal içeriklidir. Filmde, çocukluğundan beri buz patencisi olma hayali kuran bir genç kızımız var. Zaten filmde, o genç kızın çocukluğundan başlıyor. Kızın adı; Nadya Lapshina ve kendisi çok azimli bir genç kız. Nadya'nın annesi hasta ama yine de kızının hayali için çok çaba sarf ediyor ve Nadya'yı bir buz pateni okuluna  yazdırmak için bir tane eğitmenle görüşüyor. Ama eğitmen, Nadya'yı çok yeteneksiz diye kabul etmiyor ve en son Nadya; o kadar azimli davranıyor ki, bu yüzden o okula giriyor ve ondan sonra esas film başlıyor. Film de, daha neler neler oluyor. Mesela, filmde iki erkek karakterimiz var. İlk görünen karakter profesyonel bir buz patencisi olan Leonov ve kendisi gayet yakışıklı birisi ama daha sonra filme giren ve bir hokey oyuncusu olan ikinci erkek karakter var ki, çok tatlı; Sasha (Gorin)... Eee, gerisini siz düşünün. İki erkek, bir kız; biraz dram, biraz romantik, arada komedi ve müzikal...
İzlediğim en iyi filmlerdendi. Ayrıca filmin, tabi ki Türkçe dublajlısını bulamazsınız; izlemek isterseniz, mecbur altyazılı izlemek zorundasınız. Ayrıca bu filmle ilgili son olarak size IMDb'den aldığı puanı da yazıyorum,  7.1... Evet, filmimiz IMDb'den bu puanı almıştır.

Bir Karar Versen Artık Diyorum!

Yine döndük dolaştık, geldik havalara... Yazımın ilk başında demiştim, dün akıl almaz bir güneş vardı diye. Dün öyleydi ama bugün yağmur yağmasa da hava yine kapalı ve ben yine delirmek üzereyim. Aslında kışı sevdiğimi sanırdım ama sanırım sevmiyorum ki, yazı da pek sevmem. Ben orta kara birisiyim, bana baharları verin; ilk de olur, son da... Benim için en güzel mevsimler onlardır. Ne çok soğuklar, ne de çok sıcaklar; ortalamadırlar... Ama ne yapalım, dört mevsimi de yaşıyoruz işte! Yine de bir an önce bahar gelsin, modundayım.
Bulutları görüyor musunuz?
Böyle olmuyor, depresyona daha çabuk giriyorum. Yani şu havaya bakar mısınız? Kim bunu görür de, depresyona girmez ki? Ben girmemek için uğraşıyorum. Bakalım, başarılı olacak mıyım?

Kısa Zamanlı ve Küçük Ölçekli Kehanetler

Yazılarımı bu şekilde beğeniyor musunuz? Ya da karşınıza daha değişik yazılarla çıkayım mı? Mesela, bazı konularda size bilgi verebilirim. Ya da ne bileyim, farklı şeylerden sohbet ederiz. Zaten ileride olacak yazımızın bir konusu, Karamazov Kardeşler olacak. Bunun için benim kitabı bitirmem gerekiyor ve bu yüzden, bu yazıyı yayınladıktan sonra planlarım değişmezse eğer; kitabı okumaya başlayacağım.
Bir daha ki yazının içeriği belki de; "Yazsam Roman Olur" olabilir. Bu, kitap olarak basılmış, bir defter. İçinde size konu başlıkları verilmiş ve size onlarla ilgili bir şeyler yazmak için yer ayrılmış. Ben daha iki sayfasını yazdım. Ama eğer burada konu olarak onu işleyeceksem, bir kaç sayfa daha yazmalıyım. Belki bugün biraz onunla ilgilenirim. Ah, yine kitap okumak rafa kalktı.
Aklıma bir şey daha geldi; Yabancı Yayınları'ndan çıkan değişik ama güzel bir kitap var. Onunla ilgili bir yazı da paylaşabilirim. O kitabın içinde küçük küçük hikayeler var. Onları sizle paylaşmak isterim, açıkçası. Çok güzel hikayelerdi, ben kitabın genelinden çok o hikayeleri beğenmiştim. Bakalım artık,  zaman neler gösterecek. O zaman bir daha ki yazıma kadar hoşçakalın...
Kendinize çok iyi bakın...

YAĞMURLU BİR GÜNDE YAPTIĞIM ŞEYLER