Hakkımda

Fotoğrafım
Çaylarınızı kapıp gelin ve sizinle güzelce bir muhabbet kuralım. Hayattan birazcık kopmaya hakkınız olsun değil mi? Bakmayın sayfamda çok aktif olamadığıma ama siz gelirseniz eğer, bu sayfamda daha çok aktif olmamı gereltirecek ve işte o zaman beraberce bir şeyler başarmış olacağız. Dikkat edin; biz diyorum, ben değil! Çünkü bu sayfayı ben oluştursam bile sizsiz hiç bir şey başarılı olamaz. Unutmayın ki, ilk başta ben bu sayfayı kendim için kurmuş olsam da, daha sonra paylaşacak kimsem olmadığı için bana hiç bir yararı olmadı. Bu yüzden size ve paylaşacaklarımıza ihtiyacım var. Haydi o zaman, daha ne bekliyorsunuz! Bir çay koyup gelin yanıma, daha paylaşacak bir çok şeyimiz var. :)

13 Mayıs 2019 Pazartesi

BU PAZARTESİ BİRAZ ROMANTİK Mİ OLSA ACABA?

HİKAYE Mİ VARMIŞ BUGÜN?

Merhabalar Canlar..
Sendromlu bir pazartesi günü daha bitti gibi ha? Peki bugününüz gerçekten sendromlu muydu? Yoksa; "Aman! Alıştık artık," modunda mıydı? Haydi cevapları bir görelim bakalım. Ama yine de bu cevaplarla pek işimiz yok artık, ne de olsa bugünü de atlattık geçti ve ne var biliyor musunuz? Bugünü sizin için daha da iyi yapmaya çalışacağım ve bu yüzden bugün sizinle yazdığım romantik bir hikayeyi paylaşacağım. Aslında yazdığım değil, yazacağım bir hikaye olacak. Çünkü direkt bugünün konusu altında bu yazıda yazacağım hikayeyi... O yüzden sizi daha fazla bekletmeden geçelim mi hikayemize..

ÇAYIMIN ŞEKERİ


En son ne zaman bu kadar heyecanlandım? Hatırlamıyorum. Bugün öğleden beri kafamı yokluyorum ama yok. Belki de erkek arkadaşlarım haklıdırlar; hayatımızda en çok  ve en uzun heyecanı sevdiğimiz kadına evlilik teklifi yapacağımız gün yaşıyoruzdur. Sanırım siz de olayı anladınız. Ben bugün sevdiğim kadına evlilik teklifi edeceğim ve bunun için dünden beri düşünüp hazırlıklar yapıyorum. İyi ki yanımda Bilge var da bana her konuda yardımcı oluyor. O olmasaydı, ne yapardım? Hiç bilmiyorum. Sonuçta bu kız liseden beri hayatımda ve o andan itibaren hep yanımdaydı. Nerden baksam bu da on yılı aşkın bir süre demek oluyor ve benim bu heyecanlı günümde de beni yalnız bırakmadı.

Akşamüzeri sevgilime evlilik teklifi edeceğim yere varır varmaz, Bilge'nin çoktan oraya geldiğini gördüm ve neredeyse bütün her şeyi hazırlamıştı bile.
"Ah! Sonunda gelebildin şaşkın damat."
"Daha dur be kızım. Henüz damat olmadık."
"Ama bu geceden sonra olacaksın!"
"Umarım..."
"Ne o? Yoksa kabul etmeyeceğini mi düşünüyorsun?"
"Öyle bir ihtimal de söz konusu değil mi? Ya kabul etmezse, Bilge? Ben ne yaparım o zaman?"
"Çok fazla düşünüyorsun. Takılma bu kadar. Kabul etmezse, benimle evlenirsin olur biter. Seni ortada bırakmayız, arkadaşım."
"Hahahaha, çok komiksin bugün. Neyse bunu boşver de şimdi, neler yaptın? Hazırlıklar tamam mı? Anlatsana haydi!"

Bilge, benden yarım saat önce falan dün akşam arayıp durumu anlattığım restoranda gelmişti ve gelir gelmez de her şeyi ayarlamaya başlamıştı. Evlilik teklifini, deniz kıyısında masaları olan bir restoranda yapacaktım çünkü Sevgi buraya bayılır. Onun en çok sevdiği masayı -tam denizin kıyında olan ve ayaklarınıza suyun değdiği masa- ayarladım. Masanın süslemesi için de garsonlara Bilge yardımcı olmuş ve şu an masamız mumlarla dolu. Güneş batınca da ışıl ışıl olacak. Ayrıca Bilge bana bir kıyak daha geçmiş ve restorandın bugün gelen bütün müşterileri iç tarafa almaları için ikna etmiş. Yani sahilde sadece Sevgi ve ben olacağız. Bu hazırlıklardan hariç bir de akşam için çalmalarını istediğim müziği de ayarlamışlar. Ne zaman çalacaklarını onlara ben çaktırmadan yapacağım bir el hareketiyle haber vereceğim.

"Nasıl Bilge? Müzik seçimi iyi mi?"
"Ben romantik biri değilim. Bu soruyu bana mı soruyorsun?"
"Evet. Hadi söyle!"
"Güzel. Ben sevdim. Bu ortama uygun bir şarkı ve ayrıca sözleri de anlamlı... Sadece bu şarkıyla beraber dans etmelisiniz ve ayrıca şarkıya sen de eşlik et, tamam mı? Bu daha güzel olur."
"Tamamdır. Bütün tavsiyelerini tutacağım."
"Bu arada yüzük nerede? Bir bakayım, görmek istiyorum onu."
"Dur bir dakika, cebimde çıkarayım. İşte al."
"Ne yani tektaş mı aldın?"
"Ne almam gerekiyordu ki?"
"Tamam neyse. Ben daha çok tamtur seviyorum da, o yüzden dedim. Ama Sevgi beğenir, seçimin güzel olmuş."
"Merak etme onu ben de düşündüm ama evlilik yüzüğü olarak tamtur almaya karar verdim. Böylelikle hem tektaşı olacak hem de tamtur pırlanta yüzüğü... Nasıl fikir?"
"Harika! Seni düşünceli adam, seni... İkiniz de çok şanslısınız."
"Yapma ama böyle Bilge. Sen de kafana uyan, seveceğin birisini illa ki bulacaksın."
"Sanmıyorum. Beni ilerde kedilerimle beraber yaşlanacağım bir hayat bekliyor. Belki münzevi birisi bile olurum."
"Ya da?"
"Ya da, ne?"
"Biz evlenince bizim yanımıza taşınırsın. Evimizin bir odasını sana veririz. Hep beraber yaşarız, ne olacak ki?"
"Siz bir evlenin de bakalım."

Biz böyle sohbet ederken Sevgi'nin gelmesine de az bir zaman kalmıştı artık. Tam ben kıyafetim için Bilge'den fikir alacakken bir adam Bilge'ye yaklaştı ve ona selam verdi. Ama bizim kız bu adamı tanımışa pek benzemiyordu bile.

"Merhaba, sen Bilge'sin değil mi?"
"Evet. Ama sizi tanıyamadım. Tanışıyor muyuz?"
"Evet. Bir hafta önce bir arkadaşın doğum gününde karşılaşmıştık. Sohbet etmiştik biraz. Hatırladınız mı?"
"Tamam, evet, şimdi hatırladım. Kerim'di, değil mi?"
"Evet. Nasılsın? O günden sonra bir daha senden haber alamadım."
"İyiyim. Teşekkür ederim. Bu aralar biraz yoğunum. İşler güçler, anlıyorsun ya?"
"Anlıyorum. Belki daha sonra yine karşılaşırız. Belki beraber yemek falan yeriz, ne dersin?"
"Olabilir. Neden olmasın?"
"O zaman daha sonra görüşürüz diyelim mi?"
"Tamamdır. Görüşürüz..."

Bilge ve adını sonradan öğrendiğim Kerim denen adamın bu ufak konuşmalarına durduğum yerden kulak kabartmıştım. Çünkü Bilge'nin tanımadığı bir adamla konuşması çok ender bir durumdu. Bu yüzden de onların bu karşılıklı konuşmaları dikkatimi çekmişti. Ama konuşma biter bitmez, Bilge adamı unutup benim yanıma geldi. Ben de daha fazla dayanamadan, olayı tam olarak anlamak için Bilge'ye sordum.
"O kimdi? Nerden tanışıyorsunuz?"
"O mu? Biraz önce konuştuğum kişi mi? O geçen gün, Naz'ın doğum günü partisinde tanıştığım birisi."
"Senden hoşlanmışa benziyor."
"Ama ben ondan hoşlanmadım."
"Bu adamın nesi var, Bilge? Gözünün üstünde kaşı mı var?"
"Evet. Doğru tahmin, bütün ödüller Serdar'a... Doğru bildin arkadaşım."
"İşi espriye vurdurup benden öyle kolay kaçamazsın. Bu adamın nesi vardı? Söyle bakalım..."
"Boş ver şimdi onu. Bugün, senin günün... Bugün benden konuşmayacağız. Bak birazdan Sevgi gelecek zaten."
"Sevgi'nin gelmesine daha var ve bugün benim günüm de olsa, sana ayıramayacağım hiç bir anımın olmadığını biliyorsun. O yüzden fazla uzatma da dökül bir an önce. Yoksa benden kurtulamazsın. Bak sırf bu yüzden teklifi iptal ederim, o kadar uğraştığın teklifi!"
"Tamam peki...Hoşlanmadım çünkü onunla hiç bir ortak noktamız yok. Kıyafetini görmedin mi? Takım elbise giymiş, sanki düğüne gidiyor. Bir de bana bak bir kot pantolon, parmak arası bir terlik ve bir beden büyük bir tişört... Anladın mı? İkimizi yan yana görünce bile, birbirimizden farklı olduğumuzu anlıyorsun."
"Hey, takım elbise giyenleri yargılama! Bak ben de bugün takım elbise giymeyi düşündüm."
"Sakın! Nerde kıyafetlerin? Hemen bir bakayım."
"Restoranın bana ayırdığı şu küçük odada gel."

"Olmaz, olmaz, olmaz. Bunlar olmaz, Serdar! Takım elbise ve papyon mu? Cidden mi? Hayır, bu resmi bir tören değil. Bu kadar abartma ve ayrıca bu ortama bu kıyafetler olmaz. Ne yani ayağına deniz suları çarparken o masada kumaş pantolonla mı oturacaksın? Hayır!"
"O zaman ne yapacağız?"
"Şu an üzerindeki kot pantolon iyi. Takım elbisenin beyaz gömleğini de üzerine giyersin ve üsten iki düğmeyi de açıp bir de gömleğin kollarını da sıvadın mı, bu iş tamam olur."
"Sağ ol Bilge! Sen olmasan ne yapardım ben?"
"Evlenemezdin sadece, o kadar. Haydi, giyin bir an önce. Az kaldı, Sevgi gelecek."
"Tamam. Hemen giyinip geliyorum."

Odada yanlız başıma kalınca hemen üstümü değiştirdim ve gömleği giydim. Gömleği giydikten sonra Bilge'nin dediği gibi üsten iki düğmeyi açtım ve kollarımı da sıvadıktan sonra odadan çıktım.
Bilge'yi sahildeki masalara bakan terasta buldum ve ona nasıl göründüğümü sordum.
"Olmuş ama kollarını düzgün yapamamışsın. Ver bakayım, düzelivereyim hemen. Tamam, işte şimdi oldu. Ne kadar kaldı Sevgi'nin gelmesine?"
"Beş, altı dakika falan."
"Tamam, sen masaya geç artık. Bir de yüzük yanında değil mi?"
"Evet, kotumun cebinde duruyor. Bak işte, burada."
"Tamamdır. Haydi bakalım, Serdar!"
"Bu arada sen burada olacaksın değil mi? Nerde bekleyeceksin?"
"Şurada karanlık bir yer var ya, çalışanlar bana orayı ayarladılar. Sen müzik için işaret verdiğinde ben de orada olacağım."
"Peki ya video ve fotoğraflar?"
"Onlar da ayarlandı. Çalışanlar video için bir kamera şuraya kurdular. Sevgi geldiği an kamera çekime başlayacak. Fotoğraf içinde birisini ayarladık. O da müzikle beraber ortaya çıkacak."
"Ah, tamam. Her şey hazır yani..."
"Evet, her şey hazır... Hadi artık sen masana geç!"
"Tamam, gidiyorum. Bana şans dile."
"Tabi ki. Umarım bu gecenin sonunda sevdiğin kadınla beraber mutlulukla dolu bir ömür senin olur, arkadaşım."

Bilge'nin bu dileğiyle beraber batan güneşin oluşturduğu manzarayla masama doğru yürüdüm ve uzun süren heyecanımın yatışmasını bekledim. Güneş tam batmıştı ki Sevgi geldi ve klasik soru cevap olayını hemencecik atlattık ve ben siparişlerimizi söyledim.
Siparişlerimiz geldikten sonra bir yandan yemeklerimiz yerken bir yandan da ben heyecanımı yatıştırmak için aklımı meşgul etmeye çalışıyordum. O sıra yemekte Bilge'yi düşündüm. Onun benim için yaptıklarını, benim onun için yaptıklarımı... Her sıkıntımızda, mutluluğumuzda birbirimizin yanında oluşumuzu... Onun hakkını hiç bir zaman ödeyemeyeceğimi biliyordum ve bir gün onunda mutlu olmasını istememe rağmen ona layık olabilecek hiç bir erkeğin bu dünyada olamayacağını düşünüyorum. Bu düşüncelere kendimi kaptırdığımı, Sevgi bana bir şeyler söyleyince fark ettim.
"Efendim aşkım, bir şey mi dedin?"
"Diyorum ki, bugün nöbetim var. Yemeği yedikten sonra hemen hastaneye gitmem lazım."
"Pardon aşkım! Bugün nöbetin olduğunu bilmiyordum."
"Sormadın ki hiç?"
Evet, sormamıştım. Evlilik teklifine o kadar kafamı takmıştım ki bu ihtimal aklıma bile gelmemişti. Yapacak bir şey yoktu. Sevgiliniz hemşireyse bu duruma alışmanız gerekiyordu. Ama Sevgi'yle ilişkimiz iki yıldır sürmesine rağmen ben henüz buna alışamamıştım. Bu da demek oluyordu ki, evlilik teklifini bir an önce yapmalıydım yoksa hiç yapamayacaktım. Hemen müzik için olan işaretimi verdim ve aradan bir dakika bile geçmeden şarkı çalmaya başladı. Şarkı çalar çalmaz ben de Sevgi'yi dansa için kaldırdım ve beraber dans etmeye başladık.


Dans ederken Bilge'nin söyledikleri aklıma geldi ve ben de şarkıya eşlik etmeye çalıştım. Karşımdaki kadının gözlerine bakarak şarkının nakaratını ona hitaben söylemeye başladım.
"Çayımın şekeri, gitarımın teli; yazımın sıcağı, kışımın ocağı; denizimin sesi, melodimin esi..."
"Dur, Serdar. Bir dakika bu ne demek oluyor?"
"Ne, ne demek oluyor aşkım?"
"Sen bana şarkı söylemezsin. Hiç söylemedin. Başka bir şey var."
"Aslında evet. Var," dedim ve ondan uzaklaşıp önünde diz çöktüm tam yüzüğü cebimden çıkartacakken Sevgi elimi tutup beni durdurdu.
 "Yapma! Bunu yapma Serdar."
"Ne yapacağımı nerden biliyorsun ki de yapma diyorsun? Ne oluyor Sevgi?"
"Evlilik teklifi etmeyecek misin?"
"Bunu nasıl bildin?"
"Biz kadınlar bunu anlarız ama önemli olan şimdi bu değil. Önemli olan bu teklifi yanlış kişiye yapıyor olman!"
"Bu ne demek?"
"Bırak şimdi yüzüğü yerinde dursun. Müziği de kapattır. Gel biraz daha şu masada oturup konuşalım seninle..."
Sevgi bana bunları söyledikten sonra hiç bir şey anlamadan yerimden kalktım ve müziği kapatmaları için işaret verdim. O sırada fotoğraflarımızı çekecek olan fotoğrafçı da geldiği gibi gerisin geri gitmeye başlamıştı ve ben tekrar masama oturdum. Sevgi'den bir açıklama beklemek üzere bütün dikkatimi ona verdim.
"Serdar, daha fazla buna katlanamam artık. Bu yanlış! Seni ne kadar sevsem de seninle evlenemem. Çünkü bu evliliğin sürmeyeceğini adım gibi biliyorum. Sadece belki bir gün gerçekten beni seversin diye bekliyordum. Ama bugün anladım ki o gün hiç bir zaman gelmeyecek. Çünkü daha sen kendin bile farkında değilsin!"
"Anlamıyorum Sevgi, ne diyorsun sen? Ben seni nasıl sevmem?"
"Bilge'yi sevdiğin kadar en azından beni sevmiyorsun ve beraber olduğumuz zamandan beri hep onu sevdiğini biliyordum. Ama bir gün gerçekten beni seversin diye beklemiştim. Ama artık buna dayanamam. Onu sevdiğini bile bile seninle evlenemem. Sen farkında değilsin şu an ama bir düşün. En mutlu olduğun an ne zamandı? Ya da en huzurlu olduğun an ya da ne bileyim işte yaşamaktan en çok keyif aldığın an? En çok üzüldüğün an, mesela? Bunları bir düşün lütfen şu an!"
Düşündüm, gerçekten düşündüm. Mesela en çok mutlu olduğum an, Bilge'nin hayatıma girdiği lise dönemlerimdi. Onunla yaşadığım her andan keyif alıyordum ve hala alıyorum. Bilge'yle ilk kez sarhoş olduğumuz zaman aklıma geldi sonra. İkimizde o gece sarhoş olmuştuk ama Bilge benden daha fazla kaçırmıştı içkiyi ve bu yüzden ben sabaha kadar onun yanında kalmıştım. Sabah kalkınca onun o gülen yüzünü gördüğümde bütün her şeyden daha çok bir huzur içime doğmuştu ve ilk kez sarhoş olduğumuz o gece hayatımın en keyifli zamanlarından biriydi ve hayatımın diğer keyifli zamanları da yine Bilge'yle beraber olan zamanlardı. En çok üzüldüğüm anda da yine Bilge vardı. O zaman ki derdim ise, onunla aynı üniversiteye gidememekti. Ama şanslıydık ki ikimizde aynı yeri kazanmıştık ve onunla olduğum her vakit bana yaşanılası geliyordu. Sonra farklı bir şey düşündüm o hayatımda olmasaydı ya da o hayatımdan şu anda tamamen çıksaydı, işte o zaman ne olurdu? Hayır, bunu düşünmek bile istemiyordum.
"Düşündün mü? Düşündüğünü ve artık gerçekleri gördüğünü görebiliyorum Serdar. Bilge buralarda değil mi? Eminim ben gelmeden ona bizim yanımıza taşınmasını da söylemişsindir. Hep beraber aynı evde, ne güzel değil mi? Bunu niye söylediğini biliyor musun ona? Çünkü..."
"Onsuz yapamayacağımı biliyordum. Sadece kendime bunu itiraf edememiştim. Ama Sevgi o benim arkadaşım. Ona farklı bir gözle bakıyor olmam, onun da bana öyle baktığı anlamına gelmez."
"O da seni seviyor. Siz erkekler bunu anlamazsınız ama biz kadınlar anlayabiliyoruz. Şu anda yanlış kişiyle konuşuyorsun. Bilge nerde? Bana yerini söyle, lütfen!"
"Şu ileride, gölgeli olan yerde... Bir dakika, nereye gidiyorsun?"
"Bekle geliyorum şimdi. Sen biraz daha düşün bu sürede..."
O böyle dedikten sonra ben yeniden düşünmeye başladım ve evet, yeniden Sevgi'ye hak verdim. Az kalsın yanlış bir hata yapıyordum. Sevgi'yi sevsem de ona aşık değildim. Çünkü şu ana kadar ben bir kıza aşık olmuştum ve zaten o da bütün bir hayatımı kapsamıştı. Hayatımdaki bütün her şeyi onunla yapmış, yapamadıysam bile ilk onunla paylaşmıştım. Hep ilk önceliğim o olmuştu. Her zaman önemsediğim ilk kişi de oydu ve ben bunu hiç fark etmemiştim, ta ki bu zamana kadar. Nasıl bu kadar salak olabildim? Hayatımın çoğunu birlikte geçirdiğim ve geri kalan hayatımı da birlikte geçirmek istediğim tek kız oydu. Bunu arık biliyordum ama ya o? O ne düşünecekti?
"Serdar, iyi misin? Sevgi biraz önce gitti."
"Ne? Sevgi gitti mi?"
"Evet ve beni, senin yanına gönderdi. Ne oldu?"
Ona hiç bir şey demedim, sadece elimi kaldırdım ve içerideki garsonlara müziği çalmaları için işaret verdim. Ardından müzik aramızda yayılmaya başlarken onu elinden tuttum ve dans etmeye başladık.


Bilge benimle dans etmeye başladıktan sonra bir şeylerin farkına vardı. Ama yine de benden uzaklaşmadı. Sadece bana ne yaptığımı sordu.
"Sevdiğim kadınla dans ediyorum."
"Serdar..."
"Beni seviyor musun, Bilge?"
"Sevdiğimi biliyorsun zaten. Bu nasıl bir s.."
"O şekilde demediğimi çok iyi biliyorsun. Kaçamak cevap verme yine! Beni seviyor musun?"
"Evet."
"Ne zamandır?"
"İlk tanıştığımızdan beri... Ohhhh! Bunu sana hiç bir zaman söyleyemeyeceğimi düşünmüştüm. Onca yıl bunu içinde saklamak nasıldı biliyor musun?"
"İlk tanıştığımızdan beri mi?"
"Evet. Seninle ilk karşılaştığım an senden hoşlanmıştım ama  sonra nasıl olduysa arkadaş oluverdik ve ben sana olan duygularımı bastırmaya çalıştım. Ama yine de bu duygular hiç bir zaman sönmedi."
"Az kalsın ben başkasıyla evleniyordum, hem de senin gözünün önünde ve senin yardımlarınla?"
"Biliyorum. Ama benim için önemli olan senin mutluluğundu."
"Bu şekilde mutlu olacağımı düşünüyordun değil mi?"
"Evet."
"Ama bu sefer yanıldınız, Bilge Hanım..."
Bu son sözle beraber şarkının nakarat kısmı başlamıştı ve ben de Bilge'nin gözlerinin içine bakarak şarkıya eşlik ettim.
"Çayımın şekeri, gitarımın teli; yazımın sıcağı, kışımın ocağı; denizimin sesi, melodimin esi; her şeyimsin sen... Ana, baba, bacı, acımın ilacı; evimin huzuru, aşkımın muzuru; bilgimin kusuru, sular gibi duru; her şeyimsin sen..."
Bilge bunun üzerine gülmeye başladı ve ben de kendimi daha fazla tutamadan gülümsedim ve ondan uzaklaşıp dizlerimin üstüne çöktüm ve nihayet bu sefer gerçekten sevdiğim kadına evlilik teklifi edecektim.
"Hayır!"
"Ama bu akşam bütün kadınlar bana hayır demek zorunda mı?"
"O yüzden demedim. Bütün bu olacakların hepsini biliyorum ve şu halime bak! Bu kıyafetlerle evlilik teklifi almak çok iğrenç!"
"Saçmalama, esas doğru olan kıyafet bu. Çünkü ben seni hep bu hallerinle sevdim ve şimdi izin verirsen artık yüzüğü çıkaracağım. Gerçi elimde tektaş var ve sen tektaş sevmiyorsun ama ne yapalım? Kısmet!"
"Et artık şu teklifi bekliyorum ve ayrıca nasıl olsa evlilik yüzüğümüz tamtur olacağı için sorun yok!"
"Bütün hayatım boyunca yanımda oldun ve bunu artık bütün ömür yapmak istiyorum, Bilge. Benimle evlenip bana bu dileğimi gerçekleştirmekte yardımcı olur musun?"
 "Evet!"
"Seni seviyorum kızım!"
"Ben de seni seviyorum..."
Ve sonra ilk defa Bilge'yi dudağından öptüm. Bütün hayatımı bir kızla paylaşıp onunla bir kez bile öpüşmeden nasıl geçirdiğimi hiç bilmiyorum. Ama artık bunun olmayacağını biliyorum. Sonuçta Bilge'nin bu gece benim için dilediği şey gerçek oldu; gecenin sonunda sevdiğim kadınla beraber mutluluk dolu bir ömür benim oldu.

BİTTİ...

Bitiş faslını uzatmayacağım. Siz hikayemin eksik ya da fazla yönlerini bana söyleyin yeter. Yorumlarınızı bekliyor, sizleri seviyorum. Kendinize ve sevdiklerinize çok iyi bakın canlar...😘😘😘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YAĞMURLU BİR GÜNDE YAPTIĞIM ŞEYLER