Hakkımda

Fotoğrafım
Çaylarınızı kapıp gelin ve sizinle güzelce bir muhabbet kuralım. Hayattan birazcık kopmaya hakkınız olsun değil mi? Bakmayın sayfamda çok aktif olamadığıma ama siz gelirseniz eğer, bu sayfamda daha çok aktif olmamı gereltirecek ve işte o zaman beraberce bir şeyler başarmış olacağız. Dikkat edin; biz diyorum, ben değil! Çünkü bu sayfayı ben oluştursam bile sizsiz hiç bir şey başarılı olamaz. Unutmayın ki, ilk başta ben bu sayfayı kendim için kurmuş olsam da, daha sonra paylaşacak kimsem olmadığı için bana hiç bir yararı olmadı. Bu yüzden size ve paylaşacaklarımıza ihtiyacım var. Haydi o zaman, daha ne bekliyorsunuz! Bir çay koyup gelin yanıma, daha paylaşacak bir çok şeyimiz var. :)
hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2025 Pazartesi

Bir Aile Meselesi


Bir Aile Meselesi



16.08.2025/17.08.2025

7

 

Ben masada oturmuş sadece konuşulanları düşünmeye başlamıştım. Çevremdeki üç insan da konuşmaya devam ediyordu. Sonra biri sustu, ardından biri diğerini susturdu ve geriye sadece yanımda oturan Kemal’in sesi kaldı. Zaten onun son sözleriyle de diğerleri odadan ayrıldı ve biz Kemal’le baş başa kaldık.

Odadan ayrılan diğer iki kişiden biri, yakın bir zamana kadar varlığından haberimin bile olmadığı yengem, diğeri ise Türkoğlu Şirketlerinin sahibi. Ve ben buraya aslında bir iş görüşmesi niyetiyle gelmiştim. Kaç zamandır işsizdim ve iş aradığım yerlerin hepsi suratıma kapandı. Sebebi ben değildim bu olumsuz davranışların, arka planda dönen bazı sıkıntılar var belli ki ama ben henüz ne olduğunu anlamadım. Zaten bu dünyaya daha yeni yeni alışmaya çalışıyorum. İşte bu yüzden de iş bulamayınca zengin iş dünyasında nüfuz sahibi olan dayım ve yengemden özellikle yengemden rica etmek zorunda kaldım ve evet, sonuç olarak torpille işe girmeye çalışıyorum.

Yengem beni ve bana son zamanlarda yardımı çok dokunan Kemal’i bu şirkette çalışabilmemiz için şirketin sahibiyle bir görüşme ayarladı.

Ama tam da şu an bu görüşme, bir iş görüşmesi olmaktan çıkıp başka bir yere evrildi ve ben bunu odadakiler dışarı çıkmadan önce Kemal’in son sözleriyle anladım. Şimdiki durum aslında ne benle ne de benim iş görüşmemle alakalıydı. Bu durum bir aile meselesiydi...

 

Sanırım kendi hikayemi ve şu an olan duruma nasıl geldiğimi ilk baştan almalıyım.

 

 

1

 

Ben üniversite yıllarına kadar Ankara’da ailesiyle oturan kızlardan birisiydim. Annemin bana koyduğu isim Eylül ve annem bana koyduğu bu isimden 11 yıl sonra babamla bizi bir başımıza bırakarak bu dünyadan ayrıldı. Onun ölümünden sonra babamla birbirimize daha çok bağlandık ama ikimizde yıllar boyunca hep onu aradık. Ve ben büyüdükçe babam ise güçsüzleşiyordu. İlk başlarda bunun üzüntüden olduğunu düşünmüştüm ama gün gelip çalışamayacak hale gelince bir sıkıntısı olduğu belli olmuştu. Bir doktora gidelim diye tutturduğum günlerden birisiydi ve bana sakladığı gerçeklerden birisini açıkladığı gündü.

Annemin vefatından üç dört yıl kadar sonra zayıflaması geçmeyip artınca bir doktora gitmiş ve kendisinin kanser olduğunu öğrenmiş. Kemoterapi hiç başlamamış ve hap tedavisiyle devam etmiş. Ama artık o kadar ilerlemiş ki hastalığı kemoterapi bile artık söz konusu değilmiş. Bütün çabası beni üniversiteye yollamak için... Ve bunu başardı da. Ben İstanbul’da üniversiteye gitmeye başladıktan hemen sonra vefat etti. Ondan sonra da hayatımın başka bir tarafa doğru yöneldiği an geldi.

Babam öldükten sonra sakladığı bir başka gerçeği daha açığa çıkarttı. Ben İstanbul’a gittiğim anda avukat bir tanıdığına el yazısıyla iki adet mektup bırakmış. Bu iki mektup da o öldükten sonra yazıldığı kişilere teslim edilecekmiş. Mektubun muhataplarından birisi bendim tabi ki ve diğerleri de o zamana kadar varlıklarını bilmediğim annemin akrabalarınaydı.

Ben annemi hep yetim bir çocuk olarak bildim ve hiçbir akrabası yoktu. Ama babamın mektubunu aldıktan sonra tüm bildiğimin yalan olduğunu gördüm. Okuduklarıma inanmaktan istemedim hatta inanmadım da bir müddet ta ki mektupta yazan o gerçek olmayan akrabalar ortaya çıkana kadar. Babamın mektubunu burada sizle paylaşmayacağım çünkü anlarsınız ya bu benim için özel. O yüzden size mektupta yazanları kısaca özetleyeceğim.

Babam öldükten ve cenazesi kalktıktan iki hafta sonra kadar falandı ve ben henüz okula dönecek gibi değildim. Avukat tam o sırada benle iletişime geçti ve elinde babamdan bana verilmek üzere bir zarf olduğunu söyledi. Kendimi toparlanmış hissettiğimde ofisine gidip alabilirdim.

Aynı günün ilerleyen saatlerinde mektubu almış, okumuş, tekrar okumuştum. Çünkü yazılanları bir türlü anlamıyor, sindirmeye çalışıyordum. Mektupta babamla annemin aşk hikayesinden bahsediyordu ama benim yıllarca duyduğumdan farklı olarak. Onlar Ankara’da bir kütüphanede tanışmış, daha sonra arkadaşlıkları ilerleyip aşka dönüşmüştü. Ama mektupta yazılan ise; annem, zengin şirket sahibi bir babanın iki oğlandan sonra gelen genç ve güzel bir kızıydı ve babam da o şirkette çalışan mühendislerdendi. Annem şirkette çalışmaya ilgi duymasa da sık sık babasını ve abilerini ziyaret ederken babamla tanışıyorlar. Babam da zaten aileye uzak değil. Sürekli onların evine girip çıkıyor ve haftada bir de aileyle beraber akşam yemeklerine katılıyor. Bu şekilde görüşme fırsatları olan annem ve babam birbirlerine aşık oluyorlar. Ama annemin babası bu ilişkiyi onaylamıyor, klasik bir şekilde…

Anlarsınız ya bu yazılanlara niye inanmadığımı. Bundan sonra da olayın nasıl geliştiğini az çok tahmin ettiniz zaten ama ben yine de devam edeceğim.

Annemin babasının bu ilişkiyi onaylamamasının tek sebebi o dönemlerde şirketin iflasın eşiğinde olması ve acilen daha iyi durumda olan bir şirketle birleşmesi gibi bır durumun varlığı. Bu durumun çözümü de annemin yapacağı bir evlilikle olacak. Ama annem bu evliliği kabul etmiyor ve babamla evlenmek istediğini söylüyor. Sonra tartışmalar, ağlamalar, isyanlar, restleşmeler vs. vs. vs.

Derken annemle babam Ankara’ya babamın ailesinin yanına geliyorlar ve burada evlenip bir yuva kuruyorlar. Ben oluyorum ve onlar bir daha annemin akrabalarıyla iletişime geçmiyorlar. Ta ki bu çifte mektupların diğerinin de yerine ulaşmasına kadar.

Ben bu mektubu okuduktan iki üç hafta kadar sonra okula dönmeye karar verdim. Artık elimde kalan şey okumak ve tek başıma bir hayatla mücadele etmek olacaktı.

Okula döner dönmez beni iyi tanıyan hocalarımdan birisi dersten sonra odasına çağırdı ve son iki haftadır beni arayan zengin bir aile olduğunu söyledi. Beni onlarla görüştürmek niyetindeydi. İstemedim önce ama sonra babamın yazdığı mektup aklıma geldi ve annemin babası olacak o kişiyle yüzleşip ona söylemem gereken birkaç söz olduğu aklıma geldi. Hocama olur verip yanından ayrıldım.

Ertesi gün tekrar hocam beni odasına çağırdı ve ben kapıdan girer girmez bir kadın boynuma sarılıp beni bir sıcaklıkla karşıladı. O yengemle, dayımın eşiyle ilk karşılaşmamdı.

Ben daha bir şey diyemeden yengem hemen konuşmaya başladı. Babamın yazdığı mektuptan bahsetti. Zaten babamın ikinci bir mektup yazdığını da bu şekilde öğrendim. Babam onlara annemin vefatını, mektubun onlara ulaştığındaki kendi durumunu ve benim durumumu anlatan kısa bir yazı yazmış. En sona da bana sahip çıkmak isterlerse bunun artık onların ve benim seçimim olduğunu söylemiş. Bunları anlattıktan sonra hem dayım hem yengem bekleyişe bana bakıyorlardı. Ben ise ne yapacağımı bilmiyordum. Karşımda bulacağımı beklediğim manzara bu değildi, buna hazırlıklı değildim.

Nihayetinde bana ilk annemin babasından bahsetmelerini istedim ve dayım bu sefer anlatmaya başladı. Annem gittikten sonra şirketi kurtarmak için bu sefer küçük dayım -yani o an karşımda bu hikâyeyi anlatan adam- bir evlilik anlaşması yapmış, şu an karşımda duran kadınla. Ama şirket yine de iflas etmiş ve olaydan iki yıl sonra da babaları ölmüş. En büyük dayım ailesiyle beraber yurtdışına yerleşmiş ve aile dağılmış. Geride kalan dayım ve yengemin iki seçeneği varmış. Ya şirketi yeniden güçlendirmeye çalışacaklar ya da sıfırdan başlayacaklarmış. Kolay olan yol sıfırdan yeni bir hayatmış sonuçta yengemin ailesi varlıklı bir aileymiş ve onlara destek olmaya her zaman hazırlarmış ama dayım emek verdiği bir şirketin böyle heba olmasına razı olamamış ve yıllarca uğraştıktan sonra şirketi eskisinden de iyi hatta çok çok iyi bir duruma getirmiş. Yengemde hep onun yanında, ona destek olmuş. Aslında bir ara annemi de aramaya niyetlenmişler ama evden rest çekip giden annem olduğu için onun kararına saygı duymaları gerektiğini düşünmüşler. Yengem annemi çocukluğundan beri tanıyormuş; “Aslında eskiden çok yakın arkadaşlardık,” dedi bana daha sonra.

Bu görüşmeden sonra onların yanına taşınmamı istediler. İstemedim. O zaman benimle düzenli olarak görüşmek istediklerini söylediler. Bu isteklerini kabul ettim. İki yıl boyunca bu görüşmeler devam etti. Evlerine gittim, çocuklarıyla tanıştım, çalışanlarıyla karşılaştım, beraber tatillere çıktık hatta birkaç sefer de şirkete gittim. Bu görüşmelerin hepsi planlıymış meğer. Beni bu hayata alıştırmaya ve ilerde onlarla beraber bir aile olmaya hazırlamak içinmiş. Bunda da başarılı oldular.

 

 

2

 

İki yılın sonunda onlara yaşamaya başladım. Kızları yurtdışındaki okuduğu okuldan yeni mevzun olmuştu. Oğulları da lisede okuyordu. İkisi de beni çok sıcak karşıladılar. Ama en çok da evde çalışanlar bana çok yakın davranıyordu. Onlarla daha iyi anlaşıyordum ve bana her konuda yardım ediyorlardı, özellikle de Kemal.

Yengemlerin yanına taşındıktan sonra depresyona girdiğim bir dönem oldu. Etrafıma, çevreme bir türlü ayak uyduramıyordum. Yabancıydım ve kendime de yabancılaşıyordum. Bu hayat, istediğim hayat değildi. Yaşamak istediğim, tercih ettiğim, seçicim bu hayat değildi. Ben sadece yeniden bir aile istemiştim ama onlar bana şatafat, lüks ve şımarıklık vermeye başlamışlardı ve tam da bu şımarıklık zamanında kendime gelip bunu istemediğimi anladığım için depresyona girmiştim. Sosyal çevreden aniden uzaklaştım. Her dışarı çıkacağımız da yengeme ya da ablama bahane uydurup evde kalıyor ve derslerime gömülüyordum. Arık onlar gibi dışarıda, entelliktik adı altında yapılan para gösterilerinden hoşlanmamaya başlamıştım. Hatta nefret etmeye yaklaşıyordum.

Yengemlerin böyle davetlere gittikleri akşamlar evde çalışanlar bana yemek hazırlar, kahve yapar, hava almam için bahçeye çıkarırlar ve biraz insan göreyim diye beni mutfağa yanlarına çağırırlardı. Onlarla sohbet etmek kolaydı, hoştu ve en önemlisi rahattı. Ve Kemal her zaman yanımdaydı. Kemal aslında evde çalışmıyordu, şirket çalışanıydı. Ama ben eve taşınmadan önce, ev eski olduğu için (annemin dedesinden beri aynı evde oturuyorlar) tüm altyapıyı yeniden düzenlemeye karar vermişler. Bunun için sürekli eve yeni birileri gelir bir müddet bizle kalırdı. Bunlardan biriydi Kemal ve mühendisti. Evin bütün altyapısını kontrol etmekle, planlamakla, düzenlemekle ve yeni bir sistem kurmakla uğraşıyordu. Ben odamda ders çalışırken o da odasında çalışır. Mola verdiğinde beni de yanına alır evin en üst terasına çıkar sadece gökyüzünü izlerdik. Yazın sıcaklarda bazen evde kimse yokken havuza girerdik. Gerçi evde birileri olsa da giriyorduk. Herkes bizim iyi anlaştığımızı biliyorlardı.

 

 

3

 

Yengemlerle yaşamaya başlayalı bir yıl olmuştu ve onlarla geçirdiğim ilk yazımdı. O yaz gerçekten mutlu olmuştum. Evet, yine lüks bir yazdı ama bir aileyle geçen lüks bir yazdı. Yazın sonlarına doğru biz çocukları evde bırakarak dayımla yengem baş başa bir tatile çıkmışlardı ve o onlar tatildeyken işler karıştı. Bu hayatın tehlikeli yanını ilk defa o zaman fark etmiştim.

Onlar gittikleri için ablam eve arkadaşlarını çağırıp parti yapmaya karar verdi. Tüm gün çalışanları parti hazırlıkları için koşturdu. Buna da ben ve Kemal de dahildik. Ablam bizden bunu istemedi gerçi ama biz çalışanlara yardım etmek için uğraştık.

Akşam ev sonuna kadar insan doluydu. Sadece ablamın arkadaşları değil, arkadaşlarının arkadaşları, tanıdıkları, diğer yeğenimin arkadaşları vs. derken ev sonuna kadar insan kaynıyordu. Kafa dinleyecek kaçacak bir delik kalmamıştı benim için.

Mutfaktan zar zor atıştırmalık alıp çalışanların kullandığı merdivenlerden çıkmış odama sıvışmaya çalışıyordum. Odamın koridoru bile insan kaynarken odam da nasıl insan olmasındı ki? Elimde yiyeceklerle kapıda kalakalmıştım. Ne yapacağımı kara kara düşünüyordum ki birisi kolumdan çekti. Arkamı dönünce Kemal’i gördüm.

“Gel, benimle!” dedi sadece ve beni arkasından sürüklemeye başladı. Birlikte evin kilerinden geçip bodruma indik. Daha önce oraya hiç gitmemiştim. Kemal genelde orada oluyordu. Eve orayı kendine ait bir yer gibi düzenlemişti. Gerçekten bodrum gibi değil de evin herhangi bir odası gibi düzenli, temiz ve kullanışlıydı. Bir köşede çalışma alanı, bir köşede ise dinlenme alanı vardı.

“Vay be! Burası harikaymış. Beni niye daha önce getirmedin?”

“Gelmek istediğini söylemedin ki.”

“İlla söylememe gerek var mı? Davet edebilirdin.”

“Hoşlanacağını düşünmemiştim. Sonuçta burada daha çok çalışıyorum. Sıkılırsın diye düşünmüştüm.”

“Bakalım. Sıkılıp sıkılmayacağım bugün belli olacak. Burası çok güzel düzenlemişsin.”

“Ne? Ben mi? Ben yapmadım. Benim için dayın hazırlattı. Ben sadece ihtiyacım olacak olan şeyleri belirttim.”

“Ve şu ana kadar benim bunların hiçbirinden haberim yoktu.”

“Çünkü sen derslerine aşırı odaklanmak ve asosyal olmakla meşguldün.”

“Doğru,” deyip yeniden somurtkan surata döndüm. Kemal bunu fark eder etmez moralimi düzeltemeye çalıştık. O akşam orda kalmamı teklif etti. Yatak vardı ve kanepe de vardı, ben yatakta yatabilirdim. Ona teşekkür ettim çünkü benim odam o gece boşalmayacak gibi duruyordu.

Sabaha karşı bir gürültüyle uyandım. Kemal ise yattığı yerden çoktan doğrulmuştu ve beni görünce sessiz olmamı istedi. Gürültü hala devam ediyordu ve ayak seslerine benziyordu. İlk başta yukarıdaki kalabalıktan geliyor sandım ama ben uykuya dalmadan önce onların sesleri kesilmeye başlamıştı.

Kemal yanıma geldi ve yukarı çıkıp ne olduğuna bakacağını söyledi. “Sen burada beni bekle, kıpırdama. Hemen dönemeye çalışacağım.” Ve gitti.

Birkaç dakika sonra döndüğünde biraz sıkıntılı bir ifade vardı yüzünde.

“Yukarıda siyahlar giymiş birkaç adam var. Ellerinde silaha benzettiğim bir şeyler vardı ama emin değilim. Sadece karanlıkta görebildiğim kadarıyla tahmin yürütüyorum. Şimdi bu adamların neyin peşinde olduğunu çözmemiz gerek.”

“Sence neyin peşinde olacaklar? Değerli eşyalar peşindedirler. Polisi arayalım.”

“Aradım ama hemen gelemeyeceklerini söylediler. Malum ev şehirden uzakta. Onlar gelesiye kadar diğerleri uyanırsa sıkıntı olur. Panik olacaklar ve adamların elinde gerçekten silah varsa daha da büyük sıkıntılar doğacak.”

“Ne yapacağız?”

“Sen yeğenlerini bulmaya ve onları uyandırmaya çalış. Özellikle ablanı çünkü o diğerlerini panikletmeden uyandırabilir. En azında polis gelene kadar sessizce evi boşaltabiliriz diye düşünüyorum.”

“Peki, tamam. Ben onları bulmaya çalışırım. Sen ne yapacaksın? Nasıl haberleşeceğiz?”

“Ben adamları izleyeceğim. Ne istiyorlar, onu öğrenemeye çalışacağım. Gerekirse yerlerini tespit edip sizi oradan uzak tutmaya çalışacağım. Ablanla yeğenini bulunca buraya gel. Bulamasan da gel. Hatta o adamlardan birsini görürsen onlar seni görmeden yine buraya ulaşmaya çalış.”

Beraber merdivenleri çıktık ve kilerden sonra ayrıldık. O adamları en son gördüğü yere giderken ben de ters tarafa doğru yöneldim. Üst katlara çıkarken ses çıkarmamaya çalışıyordum ama bu çok zordu. Bir yandan kalbim hızlı hızlı çarparken onun sesinden başka bir ses işetemiyordum ve her yerden de bu sesi duyuyorlarmış gibi hissediyordum. Oda oda dolaştım ama bizimkileri bulamadım. En üste terasa çıkmaya karar verdim belki oraya çıkmışlardır diye. Ve evet orada hala daha ayakta ama sarhoşluğun son deminde bir insan grubu vardı, ablamda aralarındaydı. Ben onu gruptan çıkarıp durumu anlatmaya çalışırken arkadan birisi geldi ve eğlencelerini bozduğum için bana bağırmaya başladı. Ben onu susturmaya, sesini alçaltması için uyarmaya çalışırken beni omuzlarımdan ittirdi ve ben kendimi bir yanda yerde buldum. Bir an ne yapacağımı bilemeden gözlerimi ablama çevirdim ve o bana bakarak gülüyordu. Diğerleri de aynı şekilde gülmeye başladı.

Olduğum yerden doğrulmaya çalıştım ama tam ayağa kalkarken bu sefer başka biri daha beni ittirdi. Anladım ki bu böyle sürüp gidecek, onlar da bu duruma gülüp eğleneceklerdi. Canım çok sıkıldı o an adamları bile unuttum. Oradan bir an önce yine bodruma kaçmalıydım. Biraz oturduğum yerde kalırsam ilgileri benden dağılır diye düşünerek bekledim. Ufak ufak başka şeyler konuşmaya başladıkları an yerimden fırladığım gibi koşmaya başladım ama onların ilgisi o kadar dağılmamıştı. Ben koşmaya başlar başlamaz hemen peşime takıldılar. Ben önde onlar arkada evin içinde koşturmaya başladık. Bir an yerde kırmızı ipe benzer bir şey gördüm ve az kalsın ona takılıp merdivenlerden yuvarlanıyordum. Biri son anda beni tuttu ve kenara karanlık bir köşeye çekti. Tam çığlık atacakken elini ağzıma kapadı ve yüzümü kendine cevirdi, Kemal’di. O anın rahatlamasıyla ellerime boynuna götürüp ona sarıldım. Sonra ne yaptığımı fark edip uzaklaştım.

“Özür dilerim. Ben çok korkmuştum. O yerdeki kırmızı şey de neydi?”

“Kablo… Adamlar evin bu tarafına doğru gelmeye başladılar. İlk önce diğer taraftalardı. Sanırım yeğenlerini arıyorlar. Konuşmalarından az çok onu anladım. Kabloyu takılıp düşmeleri için yerleştirdim. Tabi senin takılabileceğin aklıma gelmedi. Bu tarafta ne işin var?”

Yukarıda olanları bir bir anlattım. Sonra peşimdekiler aklıma geldi.

“Ya onlar takıldıysa?”

“Seslerini duyardık. Üst katta diğer tarafa yönelmiş olmalılar.”

“Ya adamlar? Ablam doğruca onların kucağına gidiyor o zaman! Onu kurtarmalıyız!”

“Şşşşşş! Sesler duyuyorum, gelenler var!”

Gelenler yabancılara ait seslerdi, demek ki ablamlarla karşılaşmamışlardı ama onların çıkarttığı sesleri duymuş olmalılar. Kabloya takılmalarını beledik Kemal’le birlikte. Onlardan ses gelince hemen saklandığımız yerden çıkıp onlara görünmeden bodrum katına gidebileceğimiz bir yol aradık ve bulduk. Ama yukardaki karmaşayı öylece bıraktığımız için aşırı rahatsızdım. Kemal’se çoktan yatağa devrilmişti, sanırım uyuyordu. Onun yanına gittiğimde alnında boncuk boncuk terlerin parladığını gördüm. Hemen alnına elimi koydum ve aşırı sıcak olduğunu fark ettim. Yakasının düğmelerini açıp elimi oraya koydum orası serindi. Ne yapacağımı bilemedim yine! Sanırım hasta oluyordu. Ben bir çözüm düşünmeye çalışırken bir an elimi tuttu.

“Sen ne yapıyorsun?”

“Ben ateşin var mı diye kontrol ediyordum.”

“Gömleğimi açıp vücuduma dokunarak mı?”

“Şey… öyle deyince biraz uygunsuz oldu sanki ama alnın ateş gibiydi. Ben de…”

“Kablolarla uğraşırken stresten aşırı terledim. Bir şeyim yok. Gel uzan şuraya sen de. Bütün gün ayaktaydın. Biraz dinlenmeliyiz.”

“Ama yukarıdakiler ne olacak?”

“Adamları biraz etkisizleştirdik. O zamana kadar polisler gelmiş olur. Sonra da gün ağarır zaten. Sabah oldu neredeyse.”

“Cidden mi?”

“Evet. Hadi gel, dinlen biraz,” diyerek beni yatakta yanına çekti ve yan yana birbirimize baktık bir müddet. Sonra elim istemsiz olarak onun terden sırılsıklam olmuş saçlarına gitti. Biraz oynadım saçlarıyla.

“Ellerin sırf orada mı duracak?”

“Özür dilerim, ben, şey, yani… bilerek yapmadım,” dedim ve panikle hemen elimi saçından çektim ve aşağı indirdim. Bu sefer elim onun pantolonunun kenarına değdi.

“Orası daha kötü oldu. İstersen tekrar saçıma dokun.”

“Ben en iyisi kanepede yatayım!”

“Hayır, kal burada. Yer var. Ben biraz daha geri gideyim. Oldu, şimdi işte. Aramızda yeterince mesafe var. Artık ikimiz de uyumaya çalışmalıyız.”

 

 

4

 

Uyuduktan bir iki saat sonra polisler gelmişti. Evi boşaltıp her yeri aradılar ama yabancılardan bir iz bulamadılar. Biz uyuduktan sonra sessizce gittiklerini düşündüler. Bu olayın üstüne düşülse de bir sonuç çıkmadı. Bir saat sonra da dayım ve yengem de eve dönmüşlerdi.

Bu korkunç olaydan sonra Kemal’le aramız eskisi gibi samimi olmadı. Benim okulum açılmıştı, bu sene son sınıftım ve derslerime ağırlık vermem gerekiyordu. İyi bir dereceyle mevzun olmak istiyordum. Kemal’de evdeki işini neredeyse bitirmişti ve artık bizimle kalmıyordu. Arada bir geliyordu ama şirketteki işine geri döndüğünü biliyordum.

O yıl çok hızla geçip gitti ve ben hedefime ulaşıp iyi bir dereceyle mevzun olmuştum. Ailem benim için harika bir mezuniyet partisi bile yapmışlardı. Sevdiğim herkesi çağırmışlardı ve bolca eğlence, müzik ve dans vardı. Tabi Kemal’de vardı. Uzun zamandır görüşmemenin ve konuşamamanın acısını çıkarmıştık. İlişkimiz yeniden eski düzeyine geliyor gibiydi ama bunun tam anlamıyla doğru olamayacağını biliyordum. Çünkü beraber atlattığımız o korkutucu geceden sonra ondan hoşlandığımı anlamıştım ama o geceden sonra onun bana karşı soğuk tavırları, onun aynı hisler beslemediğini bana anlatmıştı ve ben de bu duyguyu bastırmaya karar vermiştim. Şimdi tekrar konuşmaya başlayınca bu bastırdığım duygular yeniden ortaya çıkma konusunda beni tehdit ediyordu.

 

 

5

 

Zor bir dönemdi ve benim artık oyalanacağım, kendimi vereceğim bir şeyim kalmamıştı. Bunun üzerine düşünmeye başladığımda bir işimin olmasını istediğimi fark ettim. Hem kendimi odaklayacak bir şeyim olacaktı hem de başka bir şey düşünmeme engel olacaktı. Bu konuyu aileme açtığımda dayım hemen şirkette çalışabileceğimi belirtti. İstemedim ama dayım orasının aile şirketi olduğunu ve dolayısıyla benim de şirketim sayılacağını söyledi. Yönetime gelebilmem için bir yerden çalışmaya başlayıp işleyişi öğrenmem gerekiyordu. Zaten ablam da şirkette bu şekilde çalışıyordu. Ben yine de istemedim. Ne kadar onları ailem olarak görsem de şirketi sahiplenemezdim. Bunu hiç istemiyordum. Dayımı ret edip başka bir yerde çalışmak istediğimi söyledim. Anlayışla karşıladı ama başvuru yapacağım yerlerin isimlerini onunla da paylaşmamı istedi. Bunu severek yapacağımı belirttim. Ama başvuru yapacağım yerlere benimle ilgili hiçbir şey söylememesini rica ettim. Ben onların adıyla bir yerlere gelmek istemiyordum. Kendim bir şeyler başarmak istiyordum. Tıpkı üniversite mezuniyetim gibi. Dayım bu isteğimi de kabul etti. Yengemle ayrıca bu konuda uzun uzun konuşup onu da ikna etmeyi başarınca, iş aramalarına başladım ve kendime bir liste çıkardım. Listemde üç önemli şirket ve iki de daha alt düzeyde şirket vardı. Birisinden birisi beni işe alırdı.

İlk başvurma giderken çok heyecanlıydım ve Kemal benimle gelmeyi teklif etti. Beni o götürdü ve görüşme bitesiye kadar da beni bekledi.

“Eeee nasıl geçti?” Ben şirketten çıkıp Kemal’in yanına varır varmaz bana bunu sordu.

“İyiydi sanırım. Birkaç kişiyle görüşme yaptım. Üniversite notumdan etkilendiler ve birkaç kişiyle daha görüşüp durumu öyle netleştirmek istediklerini söylediler. Bu hafta içinde beni arayacaklarmış.”

“Heyecanlı gibi değilsin, sanki.”

“Heyecanlıyım aslında stresliyim. Beklemek durumu beni çok geriyor ama çoğunlukla olumlu olacağını düşündüğüm için pek belli etmemeye çalışıyorum bu durumu.”

“Anladım. Diğer şirketlere de başvurunu yapacak mısın peki?”

“İlk bu şirketten bir haber bekleyeceğim. Olumlu olursa diğerleriyle görüşmem etik olmaz.”

“Haklısın. Hadi gidip bir yerlerde bir şeyler yiyelim. Sonra da gezeriz. Belki bunlar son boş kalışların olabilir.”

Beraberce güzel bir gün geçirdik ama ben yine de eskisi gibi rahat olamadım Kemal’in yanında.

 

Birkaç gün sonra şirketten haber geldi ve cevabın olumsuz olduğunu söylediler. İş bulamamıştım. Arayıp Kemal’le paylaştım bu durumu ve beni gelip evden aldı, dışarı çıktık.

“Diğer şirketlere de başvurmam gerekecek en kısa zamanda. Yarın arayıp birisinden randevu isteyeceğim. Bakalım hemen çağırırlar mı?”

“Yine ben götürürüm seni.”

“Zahmet etmene gerek yok. Sen de çalışıyorsun sonuçta.”

“Dayına seni götüreceğimi söylediğim anda tüm gün izinli olacağım. Bu fırsatı neden değerlendirmeyeyim ki?”

“Tabi ki önemli olan ben değil, senden. Unutmuşum…”

“Tam olarak öyle demeyelim de… Sonuçta izinli günümü de senle geçiriyorum.”

“Doğru! İzinli günlerini benle heba ettiğin için özür dilerim. Bundan sonra zamanını benimle harcamak zorunda değilsin.”

“Hey! Öyle demek istemedim. Yani izni hem senin hem de kendim için kullanıyorum demek istedim. İkimiz için de iyi oluyor anlamında…”

“Tamam, uzatmayacağım. Bu konuyu kapatıyorum.”

Ve kapattım da ama içimde bastırdığım duyguların birisi ayaklanmaya başlamıştı bile. Kemal’le bu kadar zaman geçirmekle hem ona hem de kendime zarar mı veriyordum?

 

Diğer bir şirkette bana olumsuz olarak döndü. Son üç şirket kalmıştı elimde. Acaba kendime bu kadar kısa bir liste yapacak kadar egolu muydum? Kendimi sorgulamaya başlamıştım ve bu sorgulamalar sırasında üçüncü şirkette olumsuz döndü. Kendimi tekrar dibe vurmuş gibi hissediyordum. Kemal’le de ilk şirketin bana olumsuz dönmesinden sonra bir daha bir araya gelmemiştik. Telefonla konuştuk evet ama yüz yüze gelmedik. O yüzden şu anki durumumu onunla da paylaşamıyorum ve bu beni daha da karamsar yapıyor. Yine de kalan iki şirkete aynı anda başvuru yaptım ve arka arkaya gün verdiler. Ben Kemal’e bunu söylemeden o sorunca yalan söyleyemedim ve beni iki görüşmeye de götüreceğini söyledi.

 

“Nasıl yani bu da mı olumsuzdu?”

“Evet, aslında baştan iyiydi. İlk, iş alımlarıyla ilgilenen insan kaynakları müdürüyle görüştüm. Beni genel müdür yardımcısına yönlendirdi. Oradaki bayan çok tatlıydı ve beni sevdi. Ben de onu sevdim ve bana olumlu baktığını söyledi ama tabi ki bir de genel müdürün kendisiyle görüşmem de gerekiyordu. Çünkü son zamanlarda iş başvurularına kendisi bakmak istemiş. Bana çok kötü davrandı, “Sen kimsin de böyle bir şirkette çalışabileceğini düşünüyorsun?” gibisinden cümleler kurdu bana. Aa bir de dedi ki, “Seni katiyen işe alamam bu şirketimin sonu olur,” dedi. Bu cümlede bir gariplik yok mu sence?”

“Evet, var gibi ama ne kastetmiş olabilir ki?”

“Sanki biri benim yoluma taş koyuyormuş gibi hissettim o cümleyle.”

“Kim, neden yapsın ki böle bir şeyi?”

“Bilemiyorum.”

“Sana öyle gelmiştir. Belki de adam sadece beceriksiz demeye getirmiştir.”

“Öyle mi? Doğru, olabilir aslında ama ben beceriksiz değilim. Hem benimle çalışmadan bunu bilemezdi ki?”

“Haklısın ama adalet beklemek çok yanlış bu gibi durumlarda. Niye dayın ve yengenden destek istemiyorsun?”

“Sanırım inadımı kırıp isteyeceğim. Sonuçta bir şirkete nasıl başladığım önemli değil, nasıl olduğumu ve işe yaradığımı göstermem önemli sonuçta.”

“Aynen ve bence yengenle konuş bu durumu. Yengenin ailesi dayından daha nüfuz sahibidir.”

“Öyle yapacağım.”

 

 

6

 

Yaptım da. Yengem bana direkt Türkoğlu şirketlerinin birisin de bir görüşme ayarladı ve kendisi de benimle gelmeye karar verdi.

Anladığınız üzere ilk başta size anlattığım bölüme iyice yaklaştık.

Biz görüşmeye gideceğimiz zaman Kemal’de bizle görüşmeye gelmek istediğini söyledi. Dayımın şirketinden ayrılmak istiyordu ve kendine yeni bir iş arayışındaydı. Bundan bana daha önce hiç bahsetmemişti ama sanırım yengemin bu durumdan haberi vardı ki hiç şaşırmadı. Dolayısıyla üçümüz görüşmek için o odaya girdik. Odada sağımda yengem, solumda Kemal vardı. Oturduğumuz masanın tam karşısında da Türkoğlu şirketlerinin esas sahibi vardı. Bir iş görüşmesiyle neden bizzat kendisi ilgileniyordu? Aklımda bu soru dönerken yengemin varlığından olsa gerek diye düşünmeye de başlamıştım. Ama hiç de öyle değilmiş durum.

Yengemle patron hal hatır sorduktan sonra esas konuya girdik.

“Yanınızdaki yeğeniniz değil mi? Ona yardımcı olamam için geldiniz.”

“Evet, bu yeğenim Eylül. Yakın bir zamanda üniversiteden çok iyi bir dereceyle mezun oldu ve hemen iş hayatına atılmak istiyor. Bizim şirkette çalışmasını teklif ettik ama deneyim kazanmak için ilk önce başka bir yerde çalışmak istedi. Benim de aklıma siz geldiniz. Böyle gençlere destek olduğunuz iş hayatında iyi bilinen bir konu.

“Doğru. Gençlerin önünü hep açmak gerektiğini düşünmüşümdür. Hatta bu yaşta emekli olup bütün işlerimi oğluma devretmek istiyorum. Ama bir türlü ikna edemedim. Umarım artık ikna etmeye çok yaklaşmışımdır diye düşünüyorum. Sizce de öyle değil mi? Yeğeninizi işe alırsam bu sorun çözülür her halde?”

“Pardon, anlamadım. Oğlunuzun bu konuyla ne ilgisi var?”

“Ah anlıyorum. Size henüz söylemedi. Ama yanınızda o…”

“Pardon sözünüzü kestim ama benden bahsetmeyi unuttunuz. Ben de iş görüşmesi için gelmiştim. Eylül ile beraber iyi bir ekip olarak çalışabileceğimizi düşünmüştüm bu şirkette. O bu şirkette çalışmaya başlarsa ben de çalışmaya başlayabilirim.”

“Kusura bakmayın, size Kemal’i tanıştırmayı unuttum. Yeğenime çok odaklanmışım. Kemal’de uzun yıllardır bizle çalışıyor ve aileden biri gibi oldu. Ama şimdi farklı bir yönde ilerlemek istedi. Biz ailemizin isteklerine her zaman saygı duyarız. Bu yüzden de Kemal’de burada işe başlamak istiyor. Tabi ki siz uygun görürseniz.”

“Uygun görmek mi? Bundan daha uygunu olmaz ki? Şirket zaten ona a…”

“Lütfen, daha fazla konuşmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Durumu herkes kavradı bence. Yıllardır yaptığın teklifi nihayet kabul ediyorum, baba. Ama sizden ricam biraz dışarı çıkar mısınız? Eylül’le yalnız konuşmak istiyorum.”

 

 

8

 

Kemal’le baş başa kaldık. Ben şoktan iyice açılmış gözlerimle ona döndüm, tam konuşmaya başlayacakken beni susturdu ve kendisi konuşmaya başladı.

“Sana yalan söyledim. Aslında bu kısmen doğru. Ben dayına ve yengene yalan söyledim. Dolaylı olarak da sana da yalan söylemiş oldum. Doğruyu söylemek birçok defa istedim ama bu tüm hayatımı baştan sona değiştirmek olacaktı ve bu durum ayrıca benim için bir yenilgi olacaktı. Bu konuda uzun uzun düşünüp karar vermem gerekiyordu. Eylül, babamla hiçbir zaman yakın bir ilişkim olmadı. Beni her zaman aşırı zorlardı. Zekiydim, çalışkandım evet ama o yine de bana öyle değilmişim gibi davranırdı. Bu durum beni çileden çıkarıyordu. En sonunda annemin ailesinin yardımıyla evden uzaklaşıp kendi başıma bir hayat yaşamaya başladım. Dayının şirketinde iş buldum, iyi bir konuma geldim. Onlarla iyi anlaştım ve dayının evi için oraya taşındığım sırada babam izimi bulmuş. Beni izletiyormuş bayadır. Hatta senden özür diliyorum ki, geçen sene gecenin bir yarısı eve giren o silahlı yabancıları babam göndermiş. Beni zorla getirmeleri için. O gece sana yalan söyledim. Ben o gece o adamlarla konuşup babama gelmeyeceğimi bildirmelerini ve evi hasarsız bir şekilde terk etmelerini söyledim. Eve ve içindekilerin kılına zarar gelirse tekrar ortadan kaybolmakla tehdit ettim.”

Ben bu duyduklarım karşısında aşırı bilgi yüklenmekten düşünemez oldum. İdrak etmem gereken çok şey vardı. İlk başta Kemal’in tanıdığım Kemal olmadığı gibi. Ve bana yalan söylediği gibi… hem de birçok defa. Onu susturdum.

“Dur bir saniye. O gece olanlar, baban yüzünden miydi?”

“Evet ve dolayısıyla benim yüzümden.”

“Ve sen bunu biliyordun.”

“Evet.”

“Ve kimseye bir şey söylemedin mi?”

“Söyleyemezdim. Düşünmem gereken çok şey birikmişti bir anda.”

“Ne gibi? Şımarık, bencil, zengin bir velet olmaya geri dönüp dönmemeye karar vermek gibi mi?”

“Beni cidden şımarık, bencil olarak mı görüyorsun?”

“Nasıl gördüğümü artık biliyorum. Seni tanımıyormuşum ki?”

“Beni tanıyorsun. Ben hala aynı benim sadece sana anlatmadığım yönlerimi öğreniyorsun.”

“Daha başka bilmediğim hangi yönlerin var?”

“Anlatmama devam etmemi mi istiyorsun?”

Kafa salladım ve o da geri kalan şeyleri de anlatmaya başladı.

“O gece sana uzak davranmamın sebebi oydu. Sana yalan söylemiştim ve bu beni aşırı rahatsız ediyordu. Yüzüne bakamıyordum bile. Ondan sonra da tekrar bakabilmek için aradan zaman geçmesi gerekti. Sonra sen mezun oldun ve iş görüşmeleri başladı. Bu iş görüşmeleriyle ilgili hissettiğin şey doğruydu.”

“Baban? Ama neden?”

“Beni geri döndürmek ve şirketi bana devretmek için seni kullanmaya başladı.”

“Ama neden ben?”

“Çünkü sana karşı hislerim olduğunu fark etti.”

“Bu doğru mu? Bana karşı bir şeyler mi hissediyorsun?”

“Evet ve sanırım uzunca bir süredir bu hisler var.”

“Ne kadar uzun süreden bahsediyoruz?”

“Tam olarak zamanını bilmiyorum. Fark ettiğim an senin depresyona girdiğin vakitti.”

“Ondan önce zaten hemen hemen yeni tanışmış sayılırız.”

“Orası öyle. İşte babam da benden sonra hemen hemen sana karşı bu hislerde olduğumu anladı. Beni tehdit etmek için seni kullandı ve buraya kadar getirtmeyi başardı. Bugün şirketi devralıyorum. Artık Türkoğlu şirketlerinden ben sorumlu olacağım ve babam emekli olup yurtdışına yerleşecek. Anlaşmamız bu şekilde. Tabi bir de senin burada işe başlaman şartı var. Bunu kesinlikle torpil olarak görme. Bu babamın sana yaşattığı tatsızlıklar için bir tazminat sadece. Lütfen, kabul et.”

“Düşünmem gereken şeyler var. Düşünmem gereken çok fazla şey var ve bu iş teklifi de onlardan birisi. Kafam allak bullak…”

“Seni zorlamayacağım. İstediğin kadar düşünebilirsin. Burada her zaman yerin olacak. Başka bir yerde çalışmak istersen ona da engel olmayacağım ve aksine destek olacağım. Bunu bil. Ben değişmedim. Ben hala aynı benim, lütfen ilk önce bunu bil.”

“Tamam. Ama senin yeni durumunun aramızdaki ilişkiyi değiştireceğinin farkında mısın?”

“Nasıl bir değişiklikten bahsediyoruz?”

“Sen çok büyük bir iş piyasasıyla uğraşmaya başlayacaksın. Eskisi gibi ne sohbet edebileceğiz ne de görüşüp konuşabileceğiz. Arkadaşlığımız devam edemeyecek büyük ihtimalle.”

“Eylül… hala arkadaşlık mı diyorsun? Sana senden hoşlandığımı söyledim. Tamam, tam olarak öyle demedim sanırım ama o anlamda cümleler kurduğuma eminim. Bu hislerime karşılık bir şey söylemeyecek misin?

“Ah, ben ne diyeceğimi bilemiyorum aslında. Ben de senden hoşlanıyorum. Benim de duygularımı anlamam bir süre önce oldu. Ama böyle bir ilişkiyi, böyle bir durumda nasıl yürütebiliriz ki? Yürütebilir miyiz ki?”

“Deneriz. Bence yapabiliriz. Hem hayatımda senin kalıcı olmanı istiyorum. Şu anımda ve geleceğimde var olmanı…”

Bunun üzerine ona evet diyebilmeyi ve boynuna sarılmayı çok istedim ama yapamadım. Düşünmem gerek dedim bu cümlelerine de ve sonra odadan dışarı çıkıp yengemle oradan ayrıldık.

 

 

9

 

            Yaz tatili için ailemle beraber yurtdışına çıktık ve ben iyice kafamı dinledim. Kemal o sıra devraldığı şirkete adapte olmakla meşguldü. Bu süre zarfında çok bir şey konuşmadık. Hala bir karar verebilmiş değildim ve o da beni zorlamıyordu. Ama yakında bir karar almam kesinlikle gerekiyordu.

            Yaz tatili dönüşü hem onu görmek he de verdiğim kararı açıklamak için şirketine gittim. Beni hemen kabul etti. Biraz konuştuktan sonra yemek yemek için bir restorana gittik. Artık kararımı açıklamam ve onu yeterince oyaladığım için de bu rahatsızlıktan kurtulmam gerekiyordu.

            “Kemal aramızdaki ilişkiyi düşündüm ve bir karar vardım. Maalesef sizin şirkette çalışamam. Bu teklifi reddetmek zorundayım. Dayım şirketinde, kendi şirketimizde çalışmaya başlayacağım.”

            “Tamam kararına saygı duyuyorum ve hatta bence de en doğru kararı verdiğini düşünüyorum. Peki diğer konu? Aramızdaki hisler, bağlar… sabırsızlanıyorum, Eylül. Lütfen artık kesin bir yanıt verebilir misin?”

            “Evet verebilirim. Bana çok yalan söyledin, beni kandırdın ama çok da kandırmış sayılmazdın. Dediğin gibi sen her zaman sendin. O yüzden hoşlandığım kişi de her zaman aynı sendin. Ben yaz tatili boyunca eğlendim, kafamı dağıttım ama aklımın bir köşesinde hep sen vardın. Yanında olmak istedim ya da sen benim yanımda ol istedim. İşte o zaman fark ettim ben de hayatımda seni istiyorum. Şu anımda istediğimi kesinlikle söyleyebilirim ama geleceğe söz veremem. Bu sana yeter mi?”

            “Yetmez mi? Sen bana yeni bir hayat şansı verdin. Seni seviyorum…”



(Yazardan Not: Merhabalar, yorumlarınızı merak ediyorum. İyi veya kötü eleştirilerinizi benimle paylaşırsanız çok memnun kalırım. Umarım keyifli bir okuma olmuş iyi vakit geçirmişsinizdir...)

13 Mayıs 2019 Pazartesi

BU PAZARTESİ BİRAZ ROMANTİK Mİ OLSA ACABA?

HİKAYE Mİ VARMIŞ BUGÜN?

Merhabalar Canlar..
Sendromlu bir pazartesi günü daha bitti gibi ha? Peki bugününüz gerçekten sendromlu muydu? Yoksa; "Aman! Alıştık artık," modunda mıydı? Haydi cevapları bir görelim bakalım. Ama yine de bu cevaplarla pek işimiz yok artık, ne de olsa bugünü de atlattık geçti ve ne var biliyor musunuz? Bugünü sizin için daha da iyi yapmaya çalışacağım ve bu yüzden bugün sizinle yazdığım romantik bir hikayeyi paylaşacağım. Aslında yazdığım değil, yazacağım bir hikaye olacak. Çünkü direkt bugünün konusu altında bu yazıda yazacağım hikayeyi... O yüzden sizi daha fazla bekletmeden geçelim mi hikayemize..

ÇAYIMIN ŞEKERİ


En son ne zaman bu kadar heyecanlandım? Hatırlamıyorum. Bugün öğleden beri kafamı yokluyorum ama yok. Belki de erkek arkadaşlarım haklıdırlar; hayatımızda en çok  ve en uzun heyecanı sevdiğimiz kadına evlilik teklifi yapacağımız gün yaşıyoruzdur. Sanırım siz de olayı anladınız. Ben bugün sevdiğim kadına evlilik teklifi edeceğim ve bunun için dünden beri düşünüp hazırlıklar yapıyorum. İyi ki yanımda Bilge var da bana her konuda yardımcı oluyor. O olmasaydı, ne yapardım? Hiç bilmiyorum. Sonuçta bu kız liseden beri hayatımda ve o andan itibaren hep yanımdaydı. Nerden baksam bu da on yılı aşkın bir süre demek oluyor ve benim bu heyecanlı günümde de beni yalnız bırakmadı.

Akşamüzeri sevgilime evlilik teklifi edeceğim yere varır varmaz, Bilge'nin çoktan oraya geldiğini gördüm ve neredeyse bütün her şeyi hazırlamıştı bile.
"Ah! Sonunda gelebildin şaşkın damat."
"Daha dur be kızım. Henüz damat olmadık."
"Ama bu geceden sonra olacaksın!"
"Umarım..."
"Ne o? Yoksa kabul etmeyeceğini mi düşünüyorsun?"
"Öyle bir ihtimal de söz konusu değil mi? Ya kabul etmezse, Bilge? Ben ne yaparım o zaman?"
"Çok fazla düşünüyorsun. Takılma bu kadar. Kabul etmezse, benimle evlenirsin olur biter. Seni ortada bırakmayız, arkadaşım."
"Hahahaha, çok komiksin bugün. Neyse bunu boşver de şimdi, neler yaptın? Hazırlıklar tamam mı? Anlatsana haydi!"

Bilge, benden yarım saat önce falan dün akşam arayıp durumu anlattığım restoranda gelmişti ve gelir gelmez de her şeyi ayarlamaya başlamıştı. Evlilik teklifini, deniz kıyısında masaları olan bir restoranda yapacaktım çünkü Sevgi buraya bayılır. Onun en çok sevdiği masayı -tam denizin kıyında olan ve ayaklarınıza suyun değdiği masa- ayarladım. Masanın süslemesi için de garsonlara Bilge yardımcı olmuş ve şu an masamız mumlarla dolu. Güneş batınca da ışıl ışıl olacak. Ayrıca Bilge bana bir kıyak daha geçmiş ve restorandın bugün gelen bütün müşterileri iç tarafa almaları için ikna etmiş. Yani sahilde sadece Sevgi ve ben olacağız. Bu hazırlıklardan hariç bir de akşam için çalmalarını istediğim müziği de ayarlamışlar. Ne zaman çalacaklarını onlara ben çaktırmadan yapacağım bir el hareketiyle haber vereceğim.

"Nasıl Bilge? Müzik seçimi iyi mi?"
"Ben romantik biri değilim. Bu soruyu bana mı soruyorsun?"
"Evet. Hadi söyle!"
"Güzel. Ben sevdim. Bu ortama uygun bir şarkı ve ayrıca sözleri de anlamlı... Sadece bu şarkıyla beraber dans etmelisiniz ve ayrıca şarkıya sen de eşlik et, tamam mı? Bu daha güzel olur."
"Tamamdır. Bütün tavsiyelerini tutacağım."
"Bu arada yüzük nerede? Bir bakayım, görmek istiyorum onu."
"Dur bir dakika, cebimde çıkarayım. İşte al."
"Ne yani tektaş mı aldın?"
"Ne almam gerekiyordu ki?"
"Tamam neyse. Ben daha çok tamtur seviyorum da, o yüzden dedim. Ama Sevgi beğenir, seçimin güzel olmuş."
"Merak etme onu ben de düşündüm ama evlilik yüzüğü olarak tamtur almaya karar verdim. Böylelikle hem tektaşı olacak hem de tamtur pırlanta yüzüğü... Nasıl fikir?"
"Harika! Seni düşünceli adam, seni... İkiniz de çok şanslısınız."
"Yapma ama böyle Bilge. Sen de kafana uyan, seveceğin birisini illa ki bulacaksın."
"Sanmıyorum. Beni ilerde kedilerimle beraber yaşlanacağım bir hayat bekliyor. Belki münzevi birisi bile olurum."
"Ya da?"
"Ya da, ne?"
"Biz evlenince bizim yanımıza taşınırsın. Evimizin bir odasını sana veririz. Hep beraber yaşarız, ne olacak ki?"
"Siz bir evlenin de bakalım."

Biz böyle sohbet ederken Sevgi'nin gelmesine de az bir zaman kalmıştı artık. Tam ben kıyafetim için Bilge'den fikir alacakken bir adam Bilge'ye yaklaştı ve ona selam verdi. Ama bizim kız bu adamı tanımışa pek benzemiyordu bile.

"Merhaba, sen Bilge'sin değil mi?"
"Evet. Ama sizi tanıyamadım. Tanışıyor muyuz?"
"Evet. Bir hafta önce bir arkadaşın doğum gününde karşılaşmıştık. Sohbet etmiştik biraz. Hatırladınız mı?"
"Tamam, evet, şimdi hatırladım. Kerim'di, değil mi?"
"Evet. Nasılsın? O günden sonra bir daha senden haber alamadım."
"İyiyim. Teşekkür ederim. Bu aralar biraz yoğunum. İşler güçler, anlıyorsun ya?"
"Anlıyorum. Belki daha sonra yine karşılaşırız. Belki beraber yemek falan yeriz, ne dersin?"
"Olabilir. Neden olmasın?"
"O zaman daha sonra görüşürüz diyelim mi?"
"Tamamdır. Görüşürüz..."

Bilge ve adını sonradan öğrendiğim Kerim denen adamın bu ufak konuşmalarına durduğum yerden kulak kabartmıştım. Çünkü Bilge'nin tanımadığı bir adamla konuşması çok ender bir durumdu. Bu yüzden de onların bu karşılıklı konuşmaları dikkatimi çekmişti. Ama konuşma biter bitmez, Bilge adamı unutup benim yanıma geldi. Ben de daha fazla dayanamadan, olayı tam olarak anlamak için Bilge'ye sordum.
"O kimdi? Nerden tanışıyorsunuz?"
"O mu? Biraz önce konuştuğum kişi mi? O geçen gün, Naz'ın doğum günü partisinde tanıştığım birisi."
"Senden hoşlanmışa benziyor."
"Ama ben ondan hoşlanmadım."
"Bu adamın nesi var, Bilge? Gözünün üstünde kaşı mı var?"
"Evet. Doğru tahmin, bütün ödüller Serdar'a... Doğru bildin arkadaşım."
"İşi espriye vurdurup benden öyle kolay kaçamazsın. Bu adamın nesi vardı? Söyle bakalım..."
"Boş ver şimdi onu. Bugün, senin günün... Bugün benden konuşmayacağız. Bak birazdan Sevgi gelecek zaten."
"Sevgi'nin gelmesine daha var ve bugün benim günüm de olsa, sana ayıramayacağım hiç bir anımın olmadığını biliyorsun. O yüzden fazla uzatma da dökül bir an önce. Yoksa benden kurtulamazsın. Bak sırf bu yüzden teklifi iptal ederim, o kadar uğraştığın teklifi!"
"Tamam peki...Hoşlanmadım çünkü onunla hiç bir ortak noktamız yok. Kıyafetini görmedin mi? Takım elbise giymiş, sanki düğüne gidiyor. Bir de bana bak bir kot pantolon, parmak arası bir terlik ve bir beden büyük bir tişört... Anladın mı? İkimizi yan yana görünce bile, birbirimizden farklı olduğumuzu anlıyorsun."
"Hey, takım elbise giyenleri yargılama! Bak ben de bugün takım elbise giymeyi düşündüm."
"Sakın! Nerde kıyafetlerin? Hemen bir bakayım."
"Restoranın bana ayırdığı şu küçük odada gel."

"Olmaz, olmaz, olmaz. Bunlar olmaz, Serdar! Takım elbise ve papyon mu? Cidden mi? Hayır, bu resmi bir tören değil. Bu kadar abartma ve ayrıca bu ortama bu kıyafetler olmaz. Ne yani ayağına deniz suları çarparken o masada kumaş pantolonla mı oturacaksın? Hayır!"
"O zaman ne yapacağız?"
"Şu an üzerindeki kot pantolon iyi. Takım elbisenin beyaz gömleğini de üzerine giyersin ve üsten iki düğmeyi de açıp bir de gömleğin kollarını da sıvadın mı, bu iş tamam olur."
"Sağ ol Bilge! Sen olmasan ne yapardım ben?"
"Evlenemezdin sadece, o kadar. Haydi, giyin bir an önce. Az kaldı, Sevgi gelecek."
"Tamam. Hemen giyinip geliyorum."

Odada yanlız başıma kalınca hemen üstümü değiştirdim ve gömleği giydim. Gömleği giydikten sonra Bilge'nin dediği gibi üsten iki düğmeyi açtım ve kollarımı da sıvadıktan sonra odadan çıktım.
Bilge'yi sahildeki masalara bakan terasta buldum ve ona nasıl göründüğümü sordum.
"Olmuş ama kollarını düzgün yapamamışsın. Ver bakayım, düzelivereyim hemen. Tamam, işte şimdi oldu. Ne kadar kaldı Sevgi'nin gelmesine?"
"Beş, altı dakika falan."
"Tamam, sen masaya geç artık. Bir de yüzük yanında değil mi?"
"Evet, kotumun cebinde duruyor. Bak işte, burada."
"Tamamdır. Haydi bakalım, Serdar!"
"Bu arada sen burada olacaksın değil mi? Nerde bekleyeceksin?"
"Şurada karanlık bir yer var ya, çalışanlar bana orayı ayarladılar. Sen müzik için işaret verdiğinde ben de orada olacağım."
"Peki ya video ve fotoğraflar?"
"Onlar da ayarlandı. Çalışanlar video için bir kamera şuraya kurdular. Sevgi geldiği an kamera çekime başlayacak. Fotoğraf içinde birisini ayarladık. O da müzikle beraber ortaya çıkacak."
"Ah, tamam. Her şey hazır yani..."
"Evet, her şey hazır... Hadi artık sen masana geç!"
"Tamam, gidiyorum. Bana şans dile."
"Tabi ki. Umarım bu gecenin sonunda sevdiğin kadınla beraber mutlulukla dolu bir ömür senin olur, arkadaşım."

Bilge'nin bu dileğiyle beraber batan güneşin oluşturduğu manzarayla masama doğru yürüdüm ve uzun süren heyecanımın yatışmasını bekledim. Güneş tam batmıştı ki Sevgi geldi ve klasik soru cevap olayını hemencecik atlattık ve ben siparişlerimizi söyledim.
Siparişlerimiz geldikten sonra bir yandan yemeklerimiz yerken bir yandan da ben heyecanımı yatıştırmak için aklımı meşgul etmeye çalışıyordum. O sıra yemekte Bilge'yi düşündüm. Onun benim için yaptıklarını, benim onun için yaptıklarımı... Her sıkıntımızda, mutluluğumuzda birbirimizin yanında oluşumuzu... Onun hakkını hiç bir zaman ödeyemeyeceğimi biliyordum ve bir gün onunda mutlu olmasını istememe rağmen ona layık olabilecek hiç bir erkeğin bu dünyada olamayacağını düşünüyorum. Bu düşüncelere kendimi kaptırdığımı, Sevgi bana bir şeyler söyleyince fark ettim.
"Efendim aşkım, bir şey mi dedin?"
"Diyorum ki, bugün nöbetim var. Yemeği yedikten sonra hemen hastaneye gitmem lazım."
"Pardon aşkım! Bugün nöbetin olduğunu bilmiyordum."
"Sormadın ki hiç?"
Evet, sormamıştım. Evlilik teklifine o kadar kafamı takmıştım ki bu ihtimal aklıma bile gelmemişti. Yapacak bir şey yoktu. Sevgiliniz hemşireyse bu duruma alışmanız gerekiyordu. Ama Sevgi'yle ilişkimiz iki yıldır sürmesine rağmen ben henüz buna alışamamıştım. Bu da demek oluyordu ki, evlilik teklifini bir an önce yapmalıydım yoksa hiç yapamayacaktım. Hemen müzik için olan işaretimi verdim ve aradan bir dakika bile geçmeden şarkı çalmaya başladı. Şarkı çalar çalmaz ben de Sevgi'yi dansa için kaldırdım ve beraber dans etmeye başladık.


Dans ederken Bilge'nin söyledikleri aklıma geldi ve ben de şarkıya eşlik etmeye çalıştım. Karşımdaki kadının gözlerine bakarak şarkının nakaratını ona hitaben söylemeye başladım.
"Çayımın şekeri, gitarımın teli; yazımın sıcağı, kışımın ocağı; denizimin sesi, melodimin esi..."
"Dur, Serdar. Bir dakika bu ne demek oluyor?"
"Ne, ne demek oluyor aşkım?"
"Sen bana şarkı söylemezsin. Hiç söylemedin. Başka bir şey var."
"Aslında evet. Var," dedim ve ondan uzaklaşıp önünde diz çöktüm tam yüzüğü cebimden çıkartacakken Sevgi elimi tutup beni durdurdu.
 "Yapma! Bunu yapma Serdar."
"Ne yapacağımı nerden biliyorsun ki de yapma diyorsun? Ne oluyor Sevgi?"
"Evlilik teklifi etmeyecek misin?"
"Bunu nasıl bildin?"
"Biz kadınlar bunu anlarız ama önemli olan şimdi bu değil. Önemli olan bu teklifi yanlış kişiye yapıyor olman!"
"Bu ne demek?"
"Bırak şimdi yüzüğü yerinde dursun. Müziği de kapattır. Gel biraz daha şu masada oturup konuşalım seninle..."
Sevgi bana bunları söyledikten sonra hiç bir şey anlamadan yerimden kalktım ve müziği kapatmaları için işaret verdim. O sırada fotoğraflarımızı çekecek olan fotoğrafçı da geldiği gibi gerisin geri gitmeye başlamıştı ve ben tekrar masama oturdum. Sevgi'den bir açıklama beklemek üzere bütün dikkatimi ona verdim.
"Serdar, daha fazla buna katlanamam artık. Bu yanlış! Seni ne kadar sevsem de seninle evlenemem. Çünkü bu evliliğin sürmeyeceğini adım gibi biliyorum. Sadece belki bir gün gerçekten beni seversin diye bekliyordum. Ama bugün anladım ki o gün hiç bir zaman gelmeyecek. Çünkü daha sen kendin bile farkında değilsin!"
"Anlamıyorum Sevgi, ne diyorsun sen? Ben seni nasıl sevmem?"
"Bilge'yi sevdiğin kadar en azından beni sevmiyorsun ve beraber olduğumuz zamandan beri hep onu sevdiğini biliyordum. Ama bir gün gerçekten beni seversin diye beklemiştim. Ama artık buna dayanamam. Onu sevdiğini bile bile seninle evlenemem. Sen farkında değilsin şu an ama bir düşün. En mutlu olduğun an ne zamandı? Ya da en huzurlu olduğun an ya da ne bileyim işte yaşamaktan en çok keyif aldığın an? En çok üzüldüğün an, mesela? Bunları bir düşün lütfen şu an!"
Düşündüm, gerçekten düşündüm. Mesela en çok mutlu olduğum an, Bilge'nin hayatıma girdiği lise dönemlerimdi. Onunla yaşadığım her andan keyif alıyordum ve hala alıyorum. Bilge'yle ilk kez sarhoş olduğumuz zaman aklıma geldi sonra. İkimizde o gece sarhoş olmuştuk ama Bilge benden daha fazla kaçırmıştı içkiyi ve bu yüzden ben sabaha kadar onun yanında kalmıştım. Sabah kalkınca onun o gülen yüzünü gördüğümde bütün her şeyden daha çok bir huzur içime doğmuştu ve ilk kez sarhoş olduğumuz o gece hayatımın en keyifli zamanlarından biriydi ve hayatımın diğer keyifli zamanları da yine Bilge'yle beraber olan zamanlardı. En çok üzüldüğüm anda da yine Bilge vardı. O zaman ki derdim ise, onunla aynı üniversiteye gidememekti. Ama şanslıydık ki ikimizde aynı yeri kazanmıştık ve onunla olduğum her vakit bana yaşanılası geliyordu. Sonra farklı bir şey düşündüm o hayatımda olmasaydı ya da o hayatımdan şu anda tamamen çıksaydı, işte o zaman ne olurdu? Hayır, bunu düşünmek bile istemiyordum.
"Düşündün mü? Düşündüğünü ve artık gerçekleri gördüğünü görebiliyorum Serdar. Bilge buralarda değil mi? Eminim ben gelmeden ona bizim yanımıza taşınmasını da söylemişsindir. Hep beraber aynı evde, ne güzel değil mi? Bunu niye söylediğini biliyor musun ona? Çünkü..."
"Onsuz yapamayacağımı biliyordum. Sadece kendime bunu itiraf edememiştim. Ama Sevgi o benim arkadaşım. Ona farklı bir gözle bakıyor olmam, onun da bana öyle baktığı anlamına gelmez."
"O da seni seviyor. Siz erkekler bunu anlamazsınız ama biz kadınlar anlayabiliyoruz. Şu anda yanlış kişiyle konuşuyorsun. Bilge nerde? Bana yerini söyle, lütfen!"
"Şu ileride, gölgeli olan yerde... Bir dakika, nereye gidiyorsun?"
"Bekle geliyorum şimdi. Sen biraz daha düşün bu sürede..."
O böyle dedikten sonra ben yeniden düşünmeye başladım ve evet, yeniden Sevgi'ye hak verdim. Az kalsın yanlış bir hata yapıyordum. Sevgi'yi sevsem de ona aşık değildim. Çünkü şu ana kadar ben bir kıza aşık olmuştum ve zaten o da bütün bir hayatımı kapsamıştı. Hayatımdaki bütün her şeyi onunla yapmış, yapamadıysam bile ilk onunla paylaşmıştım. Hep ilk önceliğim o olmuştu. Her zaman önemsediğim ilk kişi de oydu ve ben bunu hiç fark etmemiştim, ta ki bu zamana kadar. Nasıl bu kadar salak olabildim? Hayatımın çoğunu birlikte geçirdiğim ve geri kalan hayatımı da birlikte geçirmek istediğim tek kız oydu. Bunu arık biliyordum ama ya o? O ne düşünecekti?
"Serdar, iyi misin? Sevgi biraz önce gitti."
"Ne? Sevgi gitti mi?"
"Evet ve beni, senin yanına gönderdi. Ne oldu?"
Ona hiç bir şey demedim, sadece elimi kaldırdım ve içerideki garsonlara müziği çalmaları için işaret verdim. Ardından müzik aramızda yayılmaya başlarken onu elinden tuttum ve dans etmeye başladık.


Bilge benimle dans etmeye başladıktan sonra bir şeylerin farkına vardı. Ama yine de benden uzaklaşmadı. Sadece bana ne yaptığımı sordu.
"Sevdiğim kadınla dans ediyorum."
"Serdar..."
"Beni seviyor musun, Bilge?"
"Sevdiğimi biliyorsun zaten. Bu nasıl bir s.."
"O şekilde demediğimi çok iyi biliyorsun. Kaçamak cevap verme yine! Beni seviyor musun?"
"Evet."
"Ne zamandır?"
"İlk tanıştığımızdan beri... Ohhhh! Bunu sana hiç bir zaman söyleyemeyeceğimi düşünmüştüm. Onca yıl bunu içinde saklamak nasıldı biliyor musun?"
"İlk tanıştığımızdan beri mi?"
"Evet. Seninle ilk karşılaştığım an senden hoşlanmıştım ama  sonra nasıl olduysa arkadaş oluverdik ve ben sana olan duygularımı bastırmaya çalıştım. Ama yine de bu duygular hiç bir zaman sönmedi."
"Az kalsın ben başkasıyla evleniyordum, hem de senin gözünün önünde ve senin yardımlarınla?"
"Biliyorum. Ama benim için önemli olan senin mutluluğundu."
"Bu şekilde mutlu olacağımı düşünüyordun değil mi?"
"Evet."
"Ama bu sefer yanıldınız, Bilge Hanım..."
Bu son sözle beraber şarkının nakarat kısmı başlamıştı ve ben de Bilge'nin gözlerinin içine bakarak şarkıya eşlik ettim.
"Çayımın şekeri, gitarımın teli; yazımın sıcağı, kışımın ocağı; denizimin sesi, melodimin esi; her şeyimsin sen... Ana, baba, bacı, acımın ilacı; evimin huzuru, aşkımın muzuru; bilgimin kusuru, sular gibi duru; her şeyimsin sen..."
Bilge bunun üzerine gülmeye başladı ve ben de kendimi daha fazla tutamadan gülümsedim ve ondan uzaklaşıp dizlerimin üstüne çöktüm ve nihayet bu sefer gerçekten sevdiğim kadına evlilik teklifi edecektim.
"Hayır!"
"Ama bu akşam bütün kadınlar bana hayır demek zorunda mı?"
"O yüzden demedim. Bütün bu olacakların hepsini biliyorum ve şu halime bak! Bu kıyafetlerle evlilik teklifi almak çok iğrenç!"
"Saçmalama, esas doğru olan kıyafet bu. Çünkü ben seni hep bu hallerinle sevdim ve şimdi izin verirsen artık yüzüğü çıkaracağım. Gerçi elimde tektaş var ve sen tektaş sevmiyorsun ama ne yapalım? Kısmet!"
"Et artık şu teklifi bekliyorum ve ayrıca nasıl olsa evlilik yüzüğümüz tamtur olacağı için sorun yok!"
"Bütün hayatım boyunca yanımda oldun ve bunu artık bütün ömür yapmak istiyorum, Bilge. Benimle evlenip bana bu dileğimi gerçekleştirmekte yardımcı olur musun?"
 "Evet!"
"Seni seviyorum kızım!"
"Ben de seni seviyorum..."
Ve sonra ilk defa Bilge'yi dudağından öptüm. Bütün hayatımı bir kızla paylaşıp onunla bir kez bile öpüşmeden nasıl geçirdiğimi hiç bilmiyorum. Ama artık bunun olmayacağını biliyorum. Sonuçta Bilge'nin bu gece benim için dilediği şey gerçek oldu; gecenin sonunda sevdiğim kadınla beraber mutluluk dolu bir ömür benim oldu.

BİTTİ...

Bitiş faslını uzatmayacağım. Siz hikayemin eksik ya da fazla yönlerini bana söyleyin yeter. Yorumlarınızı bekliyor, sizleri seviyorum. Kendinize ve sevdiklerinize çok iyi bakın canlar...😘😘😘

YAĞMURLU BİR GÜNDE YAPTIĞIM ŞEYLER