SUÇUM KANITLANANA KADAR SUÇSUZUM HAKİM BEY!
Merhabalar Dostlar, Canlar;
Bu blog işini yavaş yavaş düzene alabiliyorum sanırım. En azından bunun için tam anlamıyla artık çaba sarfediyorum. Gerçekten bunun için artık beni suçlamayın ama ne zaman burayı aksatsam size beni suçlama hakkını tekrar verdiğimi de bilin lütfen! 💗💗💗
YALNIZLIK MI?
Bugün ise, sizlerle biraz yalnızlık üzerine konuşalım istedim. Malum, gittikçe insanlar birbirinden daha çok uzaklaşıyorlar, kopuyorlar ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak da yalnızlaşıyorlar. Ben de çok dışa dönük bir yapıda değilimdir. Zaten oturmuş evinde, bilgisayarını açmış, kendi kendine bir şeyler yazan bir insan çoğunlukla dışa dönük değildir.
YALNIZLIK BİR TERCİH MESELESİ Mİ?
Ama beni yanlış anlamayın, ben bu durumu yani insanlardan kopma mevzusunu kendim istiyorum. Anlayacağınız bu benim tercih ettiğim bir durum. Yoksa insanlarla iletişimim kötü değildir, gayette sıcak kanlı, cana yakın bir yapım vardır. Sadece bazen o kadar acımasız şeyler oluyor ki, kendi dünyamın daha iyi olduğunu düşünmeden edemiyorum. Çünkü benim dünyamda her şey parlak, her şey renkli, her şey gülmek ve mutlu olmak üzerine kurulu. En ufak bir şeyden bile mutlu oluyorum. Bu benim yapım değil, böyle olmasını istediğim için böyle oluyorum. Yani akıllara burada şöyle bir soru geliyor; "yalnızlık tercih meselesi mi?" Ben bu soruya direkt; "Evet," yanıtını vermiyorum canlar. Çünkü bu yalnızlık bazen tercih meselesi olsa da (tıpkı benim durumum gibi), bazen de bu yalnızlık konusunda tercih hakkınızın olmadığı da olabilir, diye düşünüyorum. Çünkü bazen hayat şartları insanları yalnızlığa itebilir ve bu insanlar bunları kendisi istemiyor da olabilir. Neyse bu konuyu daha fazla irdelemeyecağim. Çünkü tercih veya değil, yalnız kalmak başlı başına büyük bir sorun bence...BENİM DÜNYAM NELERDEN İBARET Kİ ACABA?
Ayrıca yalnız olmayı kendim tercih etmeme rağmen, benim dünyam nelerden ibaret ki? İşte, ilk başta kitaplarım var. Sonra, filmler ve diziler var. Animeler var, mangalar var, çizgiromanlar, çizgi filmler var. Bunlardan hariç yazmak var. Evet, yazmak... En çok sevdiğim şeylerdendir. Ayrıca unutuyordum, mandala sanatı da var benim dünyamda. Bunların yanında ailem, dostlarım ve hayvanlarım var. Yani kısaca benim dünyamda; huzur var dostlar, huzur...YALNIZLIK TA BİR YERE KADAR, YA SONRASI?
Ama yine de gördüğünüz gibi yapayalnız olmuyor insan. Çünkü insan sosyal bir varlık... Sürekli bir şeyler paylaşma, bir şeyler anlatma, dinleme ya da konuşma gibi sosyal gereksinimleri olan bir tür ve biz ne kadar bu sosyal yanımızı törpülemeye çalışsak da olmaz, olmuyor. Çünkü eğer gerçekten yalnız kalırsak sonunda insan olmaktan çıkar ve insan olmanın en önemli özelliğini -akıl sağlığını- kaybederiz.
Aşağıya bu konuyla ilgili bir alıntı bırakıyorum, buyrun okuyun.
Aşağıya bu konuyla ilgili bir alıntı bırakıyorum, buyrun okuyun.
"Daha kaldığı yere on beş dakikalık mesafedeyken, şurada yakındaki ormanın kenarında bile kendini terk edilmiş hissediyordu. Yalnız ve çaresiz kaldığından beri her şey gözüne daha farklı, düşmanca ve çirkin görünüyordu. Daha dün çevresinde kardeşçe fısıldayan ağaçlar şimdi bir anda tehlikeli bir karanlık gibi etrafını sarmıştı. Karşılaştığı her şey yabancı ve ürkütücü geliyordu. Bu koskocaman, bilinmedik dünyanın karşısında yalnız olmak çocuğun başını döndürüyordu. Hayır, bunu henüz tek başına kaldırmaya hazır değildi. Fakat kime sığınacaktı? "
Yukarıdaki alıntı daha yenice okuduğum Stefan Zweig'in Yakıcı Sır adlı hikayesinden bir alıntıdır ve yalnız olmayı çok iyi betimleyen bir pasaj olduğu için bu yazımda sizinle paylaşmayı uygun buldum.
![]() |
Alıntının orijinal kitabı; Yakıcı Sır...(Bu kitaptan başka bir alıntıyı da instagram hesabım üzerinden paylaşmıştım. O alıntıya da kitap ismine tıklayarak gidebilirsiniz.) |
Bu alıntıda bahsedilen karakter on iki yaşındaki bir çocuk sadece ama, bazen insan kendini ciddi anlamda yalnız hissettiğinde de böyle duygulara kapılmaz mı? İster on iki yaşında olsun isterse yetmiş iki...
YALNIZLIK İYİDİR, HOŞTUR AMA HER ZAMAN OLMADIĞI SÜRECE
Çünkü hepimizin bir korkusu illa ki vardır ve genelde yalnız kalmak da bu korkuları körükleyen neredeyse birincil kaynaktır. Yani; yalnızlık iyidir, hoştur ama her zaman olmadığı sürece. İşte bu tam anlamıyla benim felsefemdir. Ben kendi oluşturduğum dünyamı terk etmek istemiyorum ama insanlarla aramdaki bağları da korumak istiyorum ve bunun için yaptığım yegane şey ise; sevdiğim herkesi, her şeyi kendi dünyama davet edip onları benim dünyamla tanıştırmak. Ama tabi ki dünyama alacağım bu insanlar konusunda seçici davranıyorum. Çünkü dünyanıza alacağınız ve onları kendi dünyanızla tanıştıracağınız bu insanlar sizin için özel olmalı, tıpkı benim için de öyle olduğu gibi...
O zaman size son bir alıntı daha bırakıp bu yazıyı da bitirivereyim.
Bu alıntı da yine Stefan Zweig'den ama bu sefer Satranç adlı hikayesinden bir alıntı. Bu kitabı da yine yakın zamanda okuduğumu belirtmeden geçmeyeyim.
Ve artık geldik bugünlük yazımızın sonuna...
Biliyorum kısa bir yazı oldu ama olsundu. Çünkü bu konuda (yalnızlık), ben pek konuşmayı sevmiyorum. Diyorsunuz ki şimdi bana; "O zaman neden bu konuyu seçtin arkadaş-can?"
Hemen cevap veriyorum; biraz bazı şeylere ufaktan bir dikkatinizi çekmek için.
Özellikle, yalnız kalmak mı yoksa yalnız olmak mı konusuna... Yani yalnızlığın bir tercih meselesi mi yoksa zorunluluk mu olduğuna...
Bu yazıyı okuduktan sonra oturun bir düşünün bakalım. Eğer siz de yalnız hissediyorsanız -ki özünde her insan biraz yalnızdır- bunun neden olduğunu düşünün. Sizin tercihiniz mi yoksa hayatınızın tercihimi? İpler kimin elinde? Sizin mi yoksa her şeyi üstüne yüklediğimiz kaderin mi? Ya da daha başka bir şey mi? Belki istemeden yalnız kalmış olabilirsiniz ama bunun için çaba sarf etmemiş de olabilirsiniz. Ya da belki de bu konuda çabalamışsınızdır ama sonuçta istediğiniz olmamış da olabilir. Belki de hiç çabalamadınız ve vazgeçiverdiniz hemen?
Hangisi sizce, bir düşünün bakalım?
Size de bugünlük düşünecek bir konu verdim. Kendinizle yine biraz baş başa kalıp dertleşin.
Haydi ben kaçar artık...
Kendinize ve sevdiklerinize çok iyi bakın. Seviliyorsunuz... 😘😘😘
O zaman size son bir alıntı daha bırakıp bu yazıyı da bitirivereyim.
"İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız. "
![]() |
Yazar Stefan Zweig |
Bu alıntı da yine Stefan Zweig'den ama bu sefer Satranç adlı hikayesinden bir alıntı. Bu kitabı da yine yakın zamanda okuduğumu belirtmeden geçmeyeyim.
![]() |
Stafan Zweig'in Satranç adlı öyküsü |
YALNIZ KALMAK MI, YALNIZ OLMAK MI?
Biliyorum kısa bir yazı oldu ama olsundu. Çünkü bu konuda (yalnızlık), ben pek konuşmayı sevmiyorum. Diyorsunuz ki şimdi bana; "O zaman neden bu konuyu seçtin arkadaş-can?"
Hemen cevap veriyorum; biraz bazı şeylere ufaktan bir dikkatinizi çekmek için.
Özellikle, yalnız kalmak mı yoksa yalnız olmak mı konusuna... Yani yalnızlığın bir tercih meselesi mi yoksa zorunluluk mu olduğuna...
Bu yazıyı okuduktan sonra oturun bir düşünün bakalım. Eğer siz de yalnız hissediyorsanız -ki özünde her insan biraz yalnızdır- bunun neden olduğunu düşünün. Sizin tercihiniz mi yoksa hayatınızın tercihimi? İpler kimin elinde? Sizin mi yoksa her şeyi üstüne yüklediğimiz kaderin mi? Ya da daha başka bir şey mi? Belki istemeden yalnız kalmış olabilirsiniz ama bunun için çaba sarf etmemiş de olabilirsiniz. Ya da belki de bu konuda çabalamışsınızdır ama sonuçta istediğiniz olmamış da olabilir. Belki de hiç çabalamadınız ve vazgeçiverdiniz hemen?
Hangisi sizce, bir düşünün bakalım?
Size de bugünlük düşünecek bir konu verdim. Kendinizle yine biraz baş başa kalıp dertleşin.
Haydi ben kaçar artık...
Kendinize ve sevdiklerinize çok iyi bakın. Seviliyorsunuz... 😘😘😘