Hakkımda

Fotoğrafım
Çaylarınızı kapıp gelin ve sizinle güzelce bir muhabbet kuralım. Hayattan birazcık kopmaya hakkınız olsun değil mi? Bakmayın sayfamda çok aktif olamadığıma ama siz gelirseniz eğer, bu sayfamda daha çok aktif olmamı gereltirecek ve işte o zaman beraberce bir şeyler başarmış olacağız. Dikkat edin; biz diyorum, ben değil! Çünkü bu sayfayı ben oluştursam bile sizsiz hiç bir şey başarılı olamaz. Unutmayın ki, ilk başta ben bu sayfayı kendim için kurmuş olsam da, daha sonra paylaşacak kimsem olmadığı için bana hiç bir yararı olmadı. Bu yüzden size ve paylaşacaklarımıza ihtiyacım var. Haydi o zaman, daha ne bekliyorsunuz! Bir çay koyup gelin yanıma, daha paylaşacak bir çok şeyimiz var. :)
orhan kemal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
orhan kemal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2019 Cuma

BİRBİRİNDEN FARKLI SEÇTİĞİM YEDİ KİTAPTAN ALINTILARI OKUMAK İSTERSENİZ, HOŞGELDİNİZ BU YAZIMA

YİNE SIKINTILAR BAŞ GÖSTERDİ

Merhabalar Cancağızlarım,
Aslında bugün sizinle ne konuşacağım hakkında hiç bir fikrim yok. Önceden bir konu belirlemeden geldim bu sefer karşınıza. Daha doğrusu bu sefer her hangi bir konuda karar veremedim. Ama bu yazmama engel olamadı çünkü cuma günlerini de yeni yayın günü yapmıştım ve biliyorsunuz ki bu işi bir düzene oturtmaya çalışıyorum. O yüzden, "Hadi, bu günü es geçelim," diye bir şey yapmıyorum.
Aslına bakarsanız bugün için bir çok konu başlığım vardı elimde ama içlerinden birini beğenip de seçemedim. Mesela sizinle Yunun Mitolojisi'yle ilgili bilgiler paylaşmayı düşündüm ve bu konunun hakim olduğu Percy Jackson ve Olimposlular adlı kitap serisinden bahsetmeyi de düşündüm. Ya da bu aralar okuduğum kitaptan, izlediğim dizi ve filmlerden de bahsetmeyi düşündüm. Ayrıca size bu aralar yaptığım çizimlerden bahsetmeyi bile düşündüm. Tabi bir de kitaplık düzenim vardı, bu konular arasında...Ama gördüğünüz gibi hiç biri tam anlamıyla içime sinmedi ve böylelikle de bugün doğaçlama takılmaya karar verdim. Yani yazımızın devamı, sırada gelecek olan kelimelere ve onların oluşturacağı cümlelere bağlı olacak. Ama düşünün bir; ya devamı gelmezse bu kelimelerin ya ben bir yerde takılıp kalırsam, nice olur sonumuz?
Korkmayın hemen canlar, ben kolay kolay yazacak bir şey bulamayan bir tip değilimdir. Ama bunun yanında da çok boş konuşup delirttiğim nice insanlar da vardır. Sizlere de bu işkenceyi yapmamak için boş konuşma taraftarı değilim bugün. O yüzden umarım yazarken aklıma güzel bir konu gelirde hemen o konuda sohbete başlayabiliriz.

KİTAP ALINTILARI

Bir ara çay demlemeye gitmiştim ve işte o arada bugün sizle ne paylaşacağımı buldum. Hazır mısınız? Bugün sizle daha önce okumuş olduğum bir kaç kitaptan alıntı paylaşmak istedim.
Alıntı paylaşacağım bu kitapları türlerine göre rastgele seçtim. Bu kitapların arasında biri Rus, biri İngiliz olmak üzere iki adet klasik var. Bir tane on ve üstü yaşlar için olan bir serinin ilk kitabı var. Bunun yanında iki tane Türk yazarın kaleme aldığı kitaplar var. Bunlardan hariç iki tane polisiye olacak ama bu iki kitaptan birisine henüz karar veremedim. Ona da yazarken karar vereceğim artık. O zaman lafı daha fazla uzatmadan ilk kitabımızla başlayalım mı, ne dersiniz?


İKNA - JANE AUSTEN

Jane AUSTEN
Jane Austen benim en sevdiğim klasik yazarlardan birisidir. Kendisine hayranlığım aşırı bir seviyededir, diyebilirim. İkna kitabı ise, Gurur ve Önyargı'dan sonra en sevdiğim ikinci kitabı sayılabilir. Yüzbaşı Wentworth'u sevmeyen olamaz diye düşünüyorum, tabi ki Anne'i de... Alıntılara geçmeden önce son bir şey daha diyeceğim; o da bu kitapta çok fazla alıntı  (yirmi bir) beğendiğim için hepsini değil de, aralarından seçtiklerimi sizinle paylaşacağım. O zaman buyrun alıntıların keyfini çıkarın...

  • Anne, yüzünün kızaracağı yaşları geride bıraktığını umuyordu ama heyecanlanma yaşını kesinlikle geride bırakmamıştı.
  • Birbirleriyle hiç sohbet etmediler, aralarında en sıradan nezaketin gerektirdiğinin ötesinde bir konuşma geçmedi. Bir zamanlar birbirlerinin her şeyiydiler! Şimdiyse hiçbir şeyi! Eskiden olsa, şu anda Uppercross'taki salonu dolduran bu kalabalık topluluğun içinde, birbirleriyle konuşmadan duramayanlar onlar olurdu. Başka kimselerde onlarınki kadar temiz iki kalp, bu kadar benzer zevkler, bu denli uyumlu duygular, bu kadar sevilen çehreler olamazdı, belki yalnızca birbirlerine çok bağlı ve mutlu görünen Amiral ile Mrs. Croft'un dışında. (Anne evli çiftler arasında bile istisna sayabileceği kimseyi göremiyordu.) Şimdiyse iki yabancı gibiydiler, hayır, bu yabancı olmaktan da beterdi, çünkü asla yeniden tanışamazlardı. Sonsuza dek sürecek bir yabancılıktı bu.
  •  "İki kişinin farklı seçimlerinden biri, diğerinden daha iyi olmayabilir ama hepimiz kendi seçimlerimizin daha doğru olduklarını düşünürüz..."
  • Dürüst, açık yürekli ve ateşli kişilik yapısına her şeyden çok değer veriyordu. İçtenlik ve coşku onu hala büyülüyordu. Arada sırada düşüncesizce bir şey yapan ya da söyleyen birine soğukkanlılığını hiç kaybetmeyen, dili hiç sürçmeyen birinden çok daha fazla güvenebileceğine inanıyordu.
  • Genç kadın bu beklenmedik karşılaşmanın uyandırdığı bütün güçlü, köreltici, sersemletici ilk duyguları yaşayıp atlatmıştı. Yine de, hala bır duygu fırtınası yaşıyordu! Heyecan, acı, haz, sevinmekle acı çekmek arası bir şeyler.
  • Anne, genç adamın son sözlerini söylerkenki heyecanlı ses tonuna ve salondaki aralıksız gürültüye, neredeyse hiç durmadan çarpan kapıya, içeriye girenlerin çıkardığı dinmeyen uğultuya rağmen onun söylediği her kelimeyi duymuş, şaşırmış, memnun olmuş, kafası karışmış, solukları hızlanmaya başlamıştı, bir duygu karmaşası içindeydi.
  • "Doğrusu böyle dolaylı bir yoldan öğrendiklerimizin doğru olmalarını beklememeliyiz. Gerçekler ve haberler ağızdan ağıza yayılırken birinin aptallığı, öbürünün bilgisizliği yüzünden yanlış anlaşılır, sonunda da geriye doğrulardan pek eser kalmaz."
  •  "Daha fazla sessiz kalamam. Şu anda elimde olan imkanı kullanarak sizinle konuşmam gerek. Ruhumu delip geçiyorsunuz. Bir yanım acı çekiyor, öbür yarımsa umut dolu. Bana çok geç kalmadığımı, böylesine değerli duyguların sonsuza dek yitip gitmediklerini söyleyin. Sekiz buçuk yıl önce adeta paramparça ettiğiniz günlerden çok daha fazla sizin olan kalbimle kendimi yine size sunuyorum. Erkeklerin kadınlardan daha çabuk unuttuklarını, onların aşklarının daha çabuk söndüğünü söylemeyin sakın. Sizden başka kimseyi sevmedim ben. Haksızlık etmiş olabilirim, zayıflık gösterdim, güceniktim ama hiçbir zaman vefasız olmadım. Bath'e yalnızca sizin için geldim. Yalnız sizi düşünüyor, yalnız sizin için planlar yapıyorum. Bunu görmüyor musunuz? Arzularımı hissetmemiş olabilir misiniz? Sizin benimkileri anladığınızı düşündüğüm gibi ben sizin duygularınızı anlamış olsaydım bu on günü bile beklemezdim.
  • Mutluluğu ruhunun güzelliğinden kaynaklanıyordu, tıpkı arkadaşı Anne'in mutluluğunun yüreğindeki sevgiden kaynaklandığı gibi. Anne, şevkat ve sevginin simgesiydi, Yüzbaşı Wentworth'ten de hak ettiği sevgi ve şefkati görüyordu.
İkna - Jane Austen

KABUK ADAM - ASLI ERDOĞAN

Aslı ERDOĞAN
Bu kitap, benim Aslı Erdoğan'ın okuduğum ilk kitabıydı. Diline alışmak başta biraz zorladı ama alıştıkça kitaptan aldığım zevk artmaya başladı. Alıntılardan da belli zaten, toplamda on dört tane alıntı var ve bir önceki kitapta olduğu gibi bu alıntılardan da hepsini değil, aralarından seçtiğim bir kaç tane alıntıyı sizinle paylaşacağım. O zaman alıntılar gelsin...

  • Tropiklerde, o gözden ırak adada öğrendim ki, cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü ayinlerindeki gibi, dönüşebilir, çünkü insanın tam zıddı gene kendisidir.
  • "Ama," dedi birdenbire, "bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın."
  • "Bir insanı da sadece yüzüne bakarak anlayamadığın gibi."
  • Zekamı kanıtlamak için söylediğim nice laf gibi gereksiz ve boştu, ruhun kendisinden gelmediği için de yapaydı.
  • Hayatı boyunca paradan başka bir şeyi yüceltmemiş, bir yere, insana ya da ideale bağlanmamış kayıp ruhlardan biriydi.
  • Yalnızlığa öyle alışmıştım ki bir başkasının ilgisini ancak bir tehdit olarak algılayabiliyorum. Yabani bir hayvanın insan karşısında tedirginliğine benzeyen bir duyguydu bu. İçimdeki ceset uyandırılmaktan korkuyordu.
  • Akılcı, mantıklı yaklaşımlardan, ucuz sevgi sözcükleri kadar iğrenirim; yeryüzü, zekalarından başka bir şeyi olmayan insanlarla yeterince dolu zaten.
  • "...Umutsuzluk değil seninki, sadece bıkkınlık. Yaşayan herkesin umudu vardır."
  • Yalnızca kötülüğün en dibine inenler, erdemin doruklarına varabilirler.
  • Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz. Sonra da ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
    Kabuk Adam - Aslı Erdoğan

İNSAN NE İLE YAŞAR? - LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY

Lev Nikolayeviç TOLSTOY
İşte bana çok şey katan bir kitap daha... Bu kitap gerçekten hayat felsefem üzerine yazılmış bir kitao gibiydi adeta. Yani hayat felsefem bir kitap olsaydı, işte bu kitap olurdu diyorum. O zaman gelin bakalım, alıntılarımıza...
  • Sevgi Tanrı'dandır, içinde sevgi olan herkes Tanrı'dan doğmuştur ve Tanrı'yı bilir.
İçinde sevgi olmayan kişi Tanrı'yı tanımıyor demektir. Çünkü Tanrı sevgidir.
Tanrı'yı görebilmiş kimse yoktur, ancak biz birbirimizi sevdiğimiz sürece Tanrı içimizdedir.
Tanrı sevgidir, severek yaşayan Tanrı'yı yaşıyor demektir, Tanrı da onun içinde yaşar.
Tanrı'yı sevdiğini söyleyip kendi kardeşinden nefret eden varsa; o bir yalancıdır. Görüp tanıdığı kardeşini sevemeyen, göremediği Tanrı'yı hiç sevemez.
  • İnsan kendini kolladığı için değil, içinde sevgi olduğu için hayatta kalır.
  • "İnsan sadece kendi hayatı için endişe eder, bunun için yaşar sanırdım. Oysa yaşamasına sebep olan tek şey aslında sevgiymiş. İçinde sevgi olan insan, aslında içinde Tanrı'yı taşıyor demekmiş. Çünkü aslında Tanrı sevginin ta kendisiymiş..."
  • "...Tanrı herkesin ihtiyacını verir. Biri size kötü sözler söylüyorsa, üzülmeyin, doğru yolu gösterin onlara. Kavga ettiniz, günah işlediniz, herkes yapabilir. Ama haydi, af dileyin birbirinizden, öfkenize yenilmeyin."
  • Başkalarının hatalarını görüyor fakat kendi büyük hatalarını göremiyorsun. "Kötülük yapan o!" diyorsun. Eğer kötülüğü yapan yalnız o olsaydı, ortada kötülük falan kalmazdı. İnsanlar arasında kötülük tek bir kişinin başının altından mı çıkar sanıyorsun. Her ikiniz de suçlusunuz. Tek kötü o olsaydı, sen de iyi biri olsaydın bütün bunlar olur muydu?
  • Kalbine bir sor, böyle yaşanır mı hiç? Sen ona bir küfret o sana iki, o sana bir yumruk atsın sen ona iki yumruk. Böyle hayat mı olur?
  • Ona birisi kötülük etse bile, intikam almaya değil affetmeye, durumu iyileştirmeye çalışır; birisi ona kötü sözler söylese, öfkelenip karşılığını vermez, karşısındaki adama durumun çirkinliğini anlatırdı.
  • "Dünyada barış olmalı, insanda da iyi niyet..."
    İnsan Ne İle Yaşar? - Lev Nikolayeviç Tolstoy

BİR FİLİZ VARDI - ORHAN KEMAL

Orhan KEMAL
Bu kitap hakkında aslında söylenecek çok şeyim var ve size kısa bir özet de geçemem. Ama kesinlikle söylemeden geçemeyeceğim şey; Orhan Kemal hayranı olduğumdur. Bunu söylemeden duramazdım ve ayrıca bu kitapla ilgili söyleyeceklerimi merak edenler bu bağlantıya tıklayarak intagram hesabımda bu kitap hakkında yazdıklarımı okuyabilirler. Bu açıklamalardan sonra, alıntılar...
  • "Bir kızı, kadını hiç kimse zorla baştan çıkaramaz. Yeter ki kendi fiilinden olmasın. Kancık köpek, kuruğunu sallamazsa erkek köpek ardından gitmez anladın mı?"
  • Onun sevebileceği insan. Ne para, ne hususi araba, ne apartman... Onun sevebileceği, nedenini bilmeden sevdirsindi kendini Filiz'e. Ensesine yıkılı kasketini sever, yenleri patlak postallarını sever, başkaldıran, dikilen, laf yemeyen hallerini seçerdi.
  • "Gerçekçilik, içinde yaşadığın topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki. Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik, içinde yaşadığın toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozuklukları ortadan kaldırmaya çalışmak. Yurtseverlik, yurdunun insanlarını sevmek yani, insan gibi yaşamalarını sağlamaya çalışmak, buna engel olanlarla savaşmak..."
    Bir Filiz Vardı - Orhan Kemal

KARANLIK GÖLGELER EVİ - ROBERT LİPARULO

Robert LİPARULO
Bu kitap Hayalevi Kralları kitap serisinin ilk kitabı ve bu kitapla ilgili açıklamayı da yine bu bağlantıya tıklayarak instagram hesabımdan okuyabilirsiniz. O yüzden fazla açıklamaya girmeden alıntılara başlıyorum.
  • "Fazla endişeleniyorsun. Sadece garip bir şey olacak mı, diye gözünü açık tut. Hayal gücünün senin önüne geçmesine izin verme."
  • Ayağa kalkıp tekrar koşmaya başladı. Utanılacak bir şey yoktu bunda. Hayatta kalmak için oradaydı; Sezar'ı veya bu barbarca oyunu ve hatta kendisini bile onurlandırmak için değil. Çarpışmayı ve silah kullanmayı tam anlamıyla ayaküstü öğrenmekte olduğundan, sıvışmak bir korkaklık göstergesi değil bir stratejiydi.
  • Kıl payı kurtuluşlar, yaklaşmakta olan ölümün korkusu ve fırsat yetersizlikleri de savaşçıları yere indirebilecek önemli faktörlerdi.
  • Ne yapılması gerektiğini biliyordu. Sadece bunu yapması için gereken -zihinsel ve fiziki- güce sahip değildi. Sevdiğiniz birini her an patlayabilecek yanan bir arabanın altında sıkışmış görmek gibiydi. Adrenalinin sebep olduğu insanüstü güçlerle ilgili hikayeleri herkes duymuştu; ama gerçekte şu vardı ki insan kasları iki ton sac metalle baş edemezdi.
  • Sevdikleriniz ölür. Hayatın gerçeğidir bu.
  • Tabiatta yolunu kaybeden insanlar da böyle hissediyor olmalıydılar. İçinizdeki enerjiyi son damlasına kadar kullandıktan sonra bile tam olarak nerede her şeye rağmen devam edecek gücü topluyordunuz? Yenilgiyi ne zaman kabul edip kendinizi ölüme bırakıyordunuz?
  • Başka bir gün savaşmak için sağ kalmak deyimi bugün savaşa devam etmezseniz ölecek olan sevdiklerinizi hiç hesaba katmadan söylenmiş olmalıydı.
    Karanlık Gölgeler Evi - Robert Liparulo

BATAKLIK KRALI'NIN KIZI - KAREN DİONNE

Karen DİONNE
Hikayesi ve dili değişik olan kitaplardandı. İlk olarak kitabın konusunu anlatayım. Yıllar önce bir genç kızı kaçırıp onunla beraber bir aile kuran bir adam var. Bu adamın, tutsak ettiği bu genç kızdan yıllar içinde bir kızı oluyor ve beraber bir bataklıktaki kulübede, tıpkı bir aile gibi yaşıyorlar. Ama yıllar sonra bataklıkta büyüyen bu küçük kızın kendi ailesi ve çockları oluyor. İşte tam bu zamanlar, yıllar önce annesini kaçırmaktan tutuklanan babası hapisten kaçıyor ve kızının peşine düşüyor. Tabi ki kızı da bu durumu öğrenir öğrenmez ondan bir adım önde olmak için, o da babasının peşine düşüyor. Kitabın kabaca konusu bu şekilde. Ayrıca bir de kitabın dili şu ana kadar okuduğum kitaplardan biraz farklıydı. Bu da zaman kullanımından kaynaklanıyordu. Biliyorsunuz kitaplarda genelde görünen geçmiş zaman kullanılır ama bu kitapta şimdiki zaman kullanılıyordu. Bu da kitaba garip bir etki vermiş. Okurken ilk başlarda biraz yadırgamıştım ama sonralarda alışınca hoşuma gitmeye başladı. Ooooo, bu kitap hakkında bayağı bir konuşmuşuz. Daha fazla konuşmadan bence alıntılara geçelim...
  • İyi bir hayattı, artık iyi bir hayat olmayana kadar.
  • Başardığım şeyin büyüklüğü gerçekten ayaklarımın yerden kesilmesini sağlamıştı. Korkuyordum ama korkum yapmak istediğim şeyi yapmamı engellememişti.
  • Babamın en sevdiği sözlerden biri, "Ancak en son ağaç öldükten, en son ırmak zehirlendikten ve en son balık tutulduktan sonra insanoğlu para yiyemeyeceğinin ayrımına varacak," idi. "Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık," derdi bir de. Hep bunların onun özgün sözleri olduğunu sanırdım ama artık bunların Kuzey Amerika yerlileri tarafından söylenmiş ünlü atasözleri olduğunu biliyorum.
  • Ne var ki sonuç beklediği gibi olmasa da, insan aldığı kararların sorumluluğunu taşımak zorunda.
  • Kötü şeyler hep olur. Uçaklar düşer, insanlar sellerde, depremlerde ve kasırgalarda yaşamlarını yitirir. Kar motosikletleri  yollarını kaybeder. Köpekler vurulur. Ve genç kızlar kaçırılır.
    Bataklık Kralı'nın Kızı - Karen Dionne

DERSİMİZ CİNAYET - AGATHA CHRİSTİE

Agatha CHRİSTİE
Evet, son ve sonradan karar verdiğim polisiye kitaba geldi sıra. Bu kitapla ilgili yorumumu da yine buraya bıraktığım bu bağlantıdan instagram adresime gidip okuyabilirsiniz. Lafı uzatmadan buyrun alıntılar...
  • "Bazı kanlı katillerin melek gibi yüzleri olur. Masum bir yüz ve kötü bir şekilde gelişmiş gri hücreler."
  • "Çok doğru. Ama seven bir kadın kali birçok darbeyi affeder..."
  • "Size görebir kadın fare görünce iskemlenin  üzerine sıçrayarak avaz avaz bağırmalıdır. Öyle değil mi? Modası geçmiş düşünceler bunlar! Haydi, ne olur?"
  • "Ben çocuk değilim, mösyö. Cesaretle davranır ve gerçekleri de olduğu gibi kabul ederim..."
  • "...Bir kadın kimin için yalan söyler? Bazen kendisi için. Çoğu zaman sevdiği biri uğruna. Ve her zaman çocukları için..."
    Dersimiz Cinayet - Agatha Christie

"BİTSİN ARTIK !" DEDİĞİNİZİ DUYAR GİBİYİM

Tamam, haklısınız. Bence de bitirelim artık. Yeterince uzun bir yazı oldu bu da... O yüzden bu bitiş konuşmasını da fazla uzatmadan kısacık geçiyorum. Ama son bir şey söyleyeyim. Bu kitap alıntıları fikri hoşunuza gittiyse yorum atın ki, ayda bir böyle bir yazı hazırlayayım. Hoşunuza gitmediyse de yorum atın, o zaman da bir daha böyle bir yazı hazırlamayayım. 😉
Bir daha ki sefere görüşmek üzere millet... Kendinize ve sevdiklerinize çok iyi bakın. Seviliyorsunuz.
😘😘😘

11 Şubat 2019 Pazartesi

OCAK AYINDA OKUDUĞUM KİTAPLAR -PART 2- (Kısa bir yazı oldu!!!)

Merhabalar...👋👋
Ben yine arayı biraz açtıktan sonra yine buralara geldim. Aslında çok da açmamışım dört gün olmuş sadece... Ama olsun diyerekten ve bugün fazla konuşmadan Part 2'nin hakkını vererek, ocak ayında okuduğum dördüncü kitapla devam ediyorum.

Sarhoşlar - Orhan Kemal

Sarhoşlar - Orhan Kemal
Geçen ay okuduğum dördüncü kitap; Orhan Kemal'in bir öykü kitabı olan, Sarhoşlar adlı kitaptır. Kitabın içinde kısa kısa birbirinden güzel tam yirmi üç öykü var. Hemen hemen hepsi güzeldi diyebiliyorum çünkü hepsinin yazarı Orhan Kemal'dir ve (bilenler lütfen bilmeyenlere söylesin ki) ben Orhan Kemal hayranıyımdır. Aslında yazar olarak hayran olduğum birçok isim var ve Orhan Kemal onlardan biridir ve üst seviyelerde yer alır. Ama bu yazının konusu Orhan Kemal değil, onun Sarhoşlar adlı öykü kitabıdır.
Sarhoşlar'da, dediğim gibi birçok kısa öykü var ve hepsi güzel. Ama benim en beğendiğim on bir tane öyküsü var ve en sevdiklerimi size aşağıdaki gibi sıralayabilirim.
Kitabın içindeki öyküler

1. Celfin Eti
2. Kamyonda
3.  Sevda
4. Berduşlar
5. Küçükler ve Büyükler
6. Ayşe Hoca
7. Hatice Akdur Vesaire
8. İşadamı
9. Tokat
10. Odacı
11. Av

Yukarıdaki bu sıralama en beğendiğim öykülerdir ve bunlar size hayat dersi verecek öykülerin yanı sıra, size hayatın trajikomik yanlarını da sunuyor. Tabi, okuduğunuz öyküleri yazıldığı devirlerine göre okumak gerekir ve ona göre o öykülerden bir şeyler kapmaya çalışılmalıdır.
Ayrıca kitabın içindeki öykülerin en uzunu on sayfa falan olup, çok kısa hikayelerdir. Size şöyle diyeyim, kitabın kendisi yüz otuz sekiz sayfa... O yüzden bence bu kitabı kaçırmayıp, okumalısınız! Orhan Kemal'i seviyorsanız, bu öyküleri de seveceksiniz; kendisiyle tanışmadıysanız da, bu kitapla onunla tanışabilirsiniz. Özellikle bu kitapta olan Kamyonda ve Sevda öyküleri tam anlamıyla Orhan Kemal'in tarzını yansıtıyor. Bunu söyledikten sonra sizi diğer okuduğum kitaba doğru alalım; Uçurtma Avcısı...

Uçurtma Avcısı - Khaled Hosseini

Ah, bu kitap hakkında ne denebilir ki? İnstagramda yaptığım gibi, acaba "YORUM YOK!" yazıp, geçsem mi, bilemedim şimdi?
Uçurtma Avcısı
Kitabı okurken bir çok şey hissettim aslında; üzüldüm, ağladım, sevdim, pişmanlık duydum, sinirlendim, kitabı yırtıp atma noktasına kadar geldim. Ama tabi ki bunu yapmadım ve ilk defa bir kitaba karşı böyle sinirledim. Aslında kitabın ilk başlarında çok üzüldüm, ağladım ama sonraları artık dayanamama noktasına gelince okuduğum hüzünler sinire, öfkeye döndüler ve ben kitaptan her bir cümle okuyuşumda kitabı yırtmamak için ellerimi zor zapt ettim. O kadar üzüldüm ve o kadar sinirlendim ki, bunu size anlatabilmemin yolu yok! Bunu ancak bu kitabı siz de okursanız, anlayabilirsiniz!
Peki neden bütün bu duyguları bir arada yaşadım sizce? Cevap: insanların zalimliğinden ve bütün bunların gerçekten yaşanmış olmasından.
Gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yazılan her roman, size daha başka etki ediyor ve ben bunu bir kere daha anlamış bulunuyorum.
Uçurtma Avcısı
İnstagramda bu kitap için, "Kesinlikle okumalısınız!" demiştim ve bu doğru. Bu kitabı kesinlikle okumalısınız! Ayrıca instagramda bu kitap için yazdıklarımdan başka bir şeyler burada yazabilir miyim diye baktığımda, yine yazamayacağımı gördüm. Oradaki yorumum, en doğru yorum. O yüzden hemen hemen aynı yorumu burada sizinle paylaşıyorum.
Bu kitap hakkında aslına bakarsanız söylenecek dolu dolu şeyler var ama burada söyleyeceğim, burada yazacağım hiçbir şey size bu kitabı tam olarak anlatamaz. Ben burada ne söylersem söyleyeyim; siz bu kitabı okuduğunuzda,  hiç bir yorumun bu kitabı tam olarak anlatamadığını göreceksiniz.
Kitap size çok fazla şey anlatacak, çok fazla şey katacak. Bende de olduğu gibi; düşüncelerinizi, duygularınızı, insanlığınızı size sorgulatacak. Bunlardan hariç daha neler neler gösterecek, size...
Bunlardan başka söyleyecek sözüm yok ve ben o yüzden bir an önce diğer kitaba geçiyorum.

 Nefret Oyunu

 Ocak ayının altıncı ve romantik kitabı olan Nefret Oyunu'na geldi sıra. Her ay kafamı alt üst eden mutlaka bir kitap çıktığı için; her ay kafamı dinlendiren, eğlenceli ve romantik kitaplar da okuyorum. Geçen ayın bu eğlenceli, romantik kitabı ise, Nefret Oyunu adlı bu güzellik oldu.
Nefret Oyunu
Kitabı genel hatlarıyla beğendim ama sanki kitabın ilk başları daha güzel gibiydi. Mesela bir paintball kısmı var ki, benim en çok hoşuma giden bölümüydü sanırsam. Zaten bu kısımdan sonra kitap biraz daha mizahtan çok, romantik kısıma döndü diyebilirim. Tabi mizah kısmı da vardı ama romantik kısımlar daha ağır basıyordu ve ben bu yüzden açıkçası pek de zevk alamadım çünkü ben saf romantik seven bir tip değilim. "Romantik kitaplar, kesinlikle mizahsız olmaz!" diyen bir tipim, daha çok. Ama bu demek değil ki, ben kötü bir kitap okudum. Aksine güzel bir kitaptı ve ana karakterler çok iyiydi.
Kitapta çok fazla rahatsızlık vermeyecek düzeyde cinsel içerikli kısımlar vardı. Zaten ana karakterler genelde yetişkin kişilerse; bu tür kitaplarda, bu gibi kısımlar illa ki oluyor.
Kitapta Lucinda ve Joshua adlı iki ana karakterimiz var ve kitap hakkında ki tek olumsuz görüşüm de, işte bu Joshua'nın aşırı romantik oluşudur. Zaten piyasa da böyle erkek yok ki olsa da her şekilde bir erkek için bu kadar romantiklik fazla bence!
Kitapta Lucinda'nın Joshua'dan korktuğu kısımlarda da, ne yalan adamdan ben de ürktüm biraz. Tabi benim için bir seri katil olmasa da, korkutucu bir tarafı vardı. Tabi bu da Lucinda'nın bakış açısından kaynaklandı. Çünkü Lucinda hep beni öldürecek gözüyle baktı Joshua'ya, ben ise; öldürmez ama süründürür gözüyle. 😁
Nefret Oyunu
Benim gibi, arada böyle eğlenceli kitaplar okumak isterseniz, seçebileceğiniz bir kitap.
Bu arada romantiklik konusundaki eleştirime pek takılmayın. Ben, kendim romantik biri olmadığım için bana bunlar sıkıcı ve saçma geliyor. Ben daha çok eğlence, mizah, komedi insanıyım. O yüzden romantik biriyseniz kitap tam size göre; ama benim gibi romantiklikten nasibini almamış, işin gırgırındaysanız yine seversiniz ama arada sıkılıp, burun kıvırabilirsiniz ve ben şahsen kıvırdım. Bu burun kıvırmanın ardından da benim gibi şunları söyleyebilirsiniz; "Ciddi misin? Ama bu çok saçma!" ve "Yuh Josh, bu kadar da olmaz ama! Ayağından vur dedik, sen cenaze töreni düzenledin!" gibi haklı isyanlarda bulunabilirsiniz. 😂😁😁

Dedikten ve gülüp, eğlendikten sonra geçen ayın okuduğum son kitabına geldi sıra ve o kitapla ilgili de biraz yazdıktan sonra artık ben kaçar. Zaten sanırım bu Part 2, Part 1'e kıyasla çok uzun olmayacak gibi duruyor.

Tutsak Bölüm 2 ve Güç (Gizli Çember 2)

Ocak ayında okunan son kitaba da böylelikle gelip, bu uzun ama çok uzun olan yazının da sonuna mı geldik? Bir bakayım, hakketten gelmişiz...
O zaman geçelim, geçen ay okunan son kitaba. Bu kitap aslında isminden çok seri adıyla tanınıyor ve bu kitap serisinin adı Gizli Çember'dir. Yazarı, şu dünyaca çok satan Vampir Günlükleri'nin yazarı olan L.J. Smith'tir.
Benim okuduğum bu kitap serinin ikinci ve son kitabıdır. Aslında yurtdışında bu seri üç kitap olarak yayınlanmış ama Artemis Yayınları bu seriyi iki kitapta tamamlamış. Bence böylesi daha iyi olmuş çünkü ben uzun soluklu serileri artık okuyamıyorum. Ayrıca böylesi daha iyi değil mi? İlk olarak elinizde üç kitap yerine iki kitap oluyor, okunması daha kolay oluyor ve bunlar sayesinde de bir seriyi çabucak bitirebiliyorsunuz. Zaten seri iki kitap olmasına rağmen, kitap sayfaları dört yüz falandı ve normal bir kitap boyutundan biraz daha küçüktü, hatta puntoları da buna rağmen küçük sayılmazdı.
Tutsak Bölüm 2 ve Güç (Gizli Çember 2)
Okuduğum serinin bu ikinci kitabı, orijinalinde Tutsak olan kitabın ikinci kısmı ve son kitap Güç'ün birleşmesinden oluşuyor. İlk kitabın adı ise Kabul Töreni ve Tutsak Bölüm 1 adıyla ülkemizde yayınlanmıştır.
Okuduğum bu serinin ikinci kitabı, hali hazırda bulunan serinin birinci kitabına göre daha güzeldi. Çünkü ilk kitap fantastik ve bilimkurgu serilerinde her zaman olduğu gibi daha çok yaratılan dünyayı tanıtım amaçlıydı ve bu yüzden bilgi yükleyen bir kitap olduğu için durgun bir kitaptı. Bu okuduğum kitap ise; birçok sırrın açığa çıktığı, bir çok gizemin çözüldüğü bir kitap olduğu için daha bir heyecanla ilerledi.
Ayrıca kitaptaki fantastik kısımlar kadar, gerilim kısımları da çok iyiydi. Uzun zamandır gerilim romanı okumamıştım ve bu kitabı okurken, bazı yerlerde harbi harbi gerildim. Cassie gibi ben de, iki de bir de etrafıma bakmaya başladım.
Kısaca ben bu seriye bayıldım. Arkadaşlık, dostluk, aile ve aşk konuları çok iyi işlenmişti. Bir yere ait olma duygusu da cabası... Ayrıca içinde fantastik olan tam bir lise yaşamı vardı kitapta ama bu duygusal açıdandı. Yoksa gerçek lise yaşamı konusunda her fantastik kitap gibi biraz kısırdı.
Bir de bu kitabın kapağı bir harika; gümüş ve mor! Ben her iki renginde hastasıyımdır ve bu iki renkte harika bir uyum içinde, bu kitapta muhteşem görünmüş.
Burada itiraf etmem gerekirse aslında ben bu seriyi okumaya, yıllar önce Secret Circle adında bir dizisi olduğunu bildiğim için başladım. Ama diziye gelen eleştiriler iyi olmadığı yönündeydi ve dizi sadece bir sezon yayında kalmış. Bu yüzden bir sezonluk ve yirmi iki bölümlük bir dizi...
Ben de hemen seriyi bitirir bitirmez, diziyi izledim. Dizi tam anlamıyla kitaptan çok farklı ilerledi. İyi bir uyarlama değildi. Ama buna rağmen dizi de bence çok güzeldi. Dizi ile kitap arasında farklı birçok nokta vardı ama bu diziyi hiç de kötü yapmamıştı. Gayet hoş ve güzel bir diziydi.
Dizi ikinci sezon onayını alamamış ama bu bence iyi olmuş. Çünkü dizinin son bölümünde ikinci sezona dair, biraz ipucu verilmiş ve bence o ipucundan anladığım kadarıyla ikinci sezonu batırabilirlermiş. Dizi de Adam'a bayıldım. Kitapta o kadar hoşuma gitmemişti ama dizi de ayrı bir hoş göründü gözüme ve ben dizideki Jake karakterini hiç sevemedim.
Neyse, bu kitap ve dizi hakkında söyleyeceklerim de bittiğine göre gelelim, kapanışa... 
Kapanış için ayrı bir başlık atmak istemedim, o yüzden kapanışı da bu başlık altında yapacağım.

Kendinize iyi bakın, seviliyorsunuz...

YAĞMURLU BİR GÜNDE YAPTIĞIM ŞEYLER