BİRAZ BİRAZ YOĞUNUM BU ARALAR
Merhabalar Canlar...
Nasılsınız bakalım? Beni hiç sormayın. Ben aşırı yorgunum. Yeni iş, işe alış, iş ortamına adapte ol, çalışma arkadaşlarını tanı falan derken ilk dört gün içinde neredeyse bitmiş bir haldeyim. Ama şimdi bunları boş verelim de bugünkü konumuza yoğunlaşalım.
Bugün giriş kısmını uzun tutmadan direkt konuya dalmak istiyorum. Zaten saat geç oldu. Ben ancak işten geldim ve direkt söz verdiğim gibi bu yazıyı yazmaya başladım ve bunu yazar yazmaz da büyük ihtimal uyuyakalacağım.
E o zaman hadi başlayalım... Kemerlerinizi sıkıca bağlayın ve uçmaya hazır olun!
DERGİ İNCELEMESİ
Bugünkü konumuz canlar, dergi incelemesi... Elimde olan dergilerden birisini geçen günlerde seçtim ve okumaya başlamıştım. Bu da baştan sona tam anlamıyla ilk edebiyat dergisi okuyuşumdu. Bundan sonra da okuyacağım gibi duruyor. Ayrıca ayda bir böyle dergi incelemesi de girmek istiyorum bloga... Eğer siz de bu fikri severseniz lütfen bana yorum atın ki, bu konuyu ona göre ayarlayayım. Şimdi gelelim ilk dergi incelememize...
![]() | |
Kafkaokur - Sayı: 38 |
Dergimizin adı; Kafkaokur ve incelediğimiz sayısı nisan ayında çıkan 38. sayıdır. Hani şu kapağında Gandalf'ın muhteşem çizimi bulunan sayı... Ayrıca dergiyi aldığınızda yanında bir de Gandalf'ın iki çizimini size hediye ediyor ve çizimin biri kapakta bulunan resim.O resimleri de yine aşağıda paylaşıyorum.

Yanda her iki çizimi de sizle paylaştım. Ayrıca dergiyi okurken de yine size Yüzüklerin Efendisi'ndeki diğer karakter çizimleri de eşlik ediyor. Zaten bunları sayfa sayfa ilerlerken de birlikte göreceğiz. O zaman ilk sayfayla paşlayalım mı?
İlk sayfada bizi Gandalf'ın bir sözü karşılıyor. Bize diyor ki; "Yaşayanların birçoğu ölümü hak ediyor. Ve ölülerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir misin? O halde hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez. Ben de Gollum'un ölmeden önce iyileşeceğini pek ummuyorum, ama bir şansı hep var."
Tabi bu sözü kitapta Gandalf diyor ama esas söz tabi ki yazar J.R.R. Tolkien'e ait...
dergimizi okumaya başlıyoruz. Bir sonraki sayfada bizi Tolkien'in bir karakalem çizimi ile biyografisi karşımızı çıkıyor. Biyografiyi okurken çok memnun kaldım. Tolkien'le ilgili bilmediğim bir çok şey öğrendim. Çok güzel hazırlanmış bir yazıydı. Ayrıca biyografi devam ederken yandaki sayfadan sonra bir sayfa daha çevirdiğinizde sizi Gollum karşılıyor ve yine bu çizim de muhteşem ötesi görünüyor. Derginin çizimlerini aşırı beğendim. Bunu baştan söyleyeyim. Dergide bulunan çizimlerin hepsi efsaneydi.


Makalemiz dergimizde devam ederken karşımıza işte benim en çok beğendiğim çizim çıkıyor. Aragorn ve Arwen çizimi... Sol tarafta da hemen çizimi sizinle de paylaştım.
Ben zaten seri boyunca Aragorn'a hasta oldum, o kadar... Ne Legolas, ne Frodo... Benim için Aragorn vardır bir o kadar... Çizimi de zaten Aragorn için beğendim, Arwen için değil. Ayrıca bu çizim dergide olmasa ve arkasında yazılar olmasa, kesinlikle bu sayfayı yırtmış ve Orta Dünya Haritamın ve Yüzük Kardeşliği film afişimizn yanına çoktan asmıştım. Ama gelin görün ki, bu çizim derginin bir parçası ve orada durması gerekiyor diye bir anlayışa sahibim.
Neyse, ben daha fazla karalar bağlamadan hızlıca sayfaları çevirmeye devam ediyoruz ve aynı makalede devam edeken karşımıza bu sefer de sürekli birbiriyle atışan ikisi de tatlı ama farklı ırkın üyeleri çıkıyor karşımıza; Legolas (Elf) ve Gimli (Cüce)... Yine onların çizimlerini de sizle sağ tarafta paylaşıyorum ve yine aynı kelimeyi kullanıyorum; efsane çizim olmuş ve bu zaten bu çizimden sonra da Yüzüklerin Efendi'si ve Tolkien konuları kapanıyor. Bundan sonra dergi de küçük küçük yazılar başlıyor.

Ardından bir sayfa daha çevirelim ve bu sefer de bir şiir karşılasın bizi... Şiiri okumak isteyenler için sağ tarafa şiirin olduğu sayfanın fotoğrafını bıraktım ve siz onu okurken ben elimdeki derginin sayfalarını çevirmeye devam ediyorum.

Ayrıca sanırım bu dergideki tek deneme olabilir ve ben deneme okumaya bayılırım. O yüzden de sanırım dergide en beğendiğim yazı bu olabilir. Ama şimdi düşününce ben kısa hikaye okumayı da çok severim. Ay bilemedim. Ben sanırım her şeyi okumayı çok seviyorum, ben okumayı seviyorum. Evet, bu kesinlikle doğru oldu. Ben genel olarak okumayı çok seviyorum.
Yeni bir sayfa daha açtık dergimizden ve bu sefer karşımıza Ömer Jack Yılmaz'ın yazdığı Çaresiz adlı kısa hikaye çıkıyor ve sizi duygulandırıyor. Ben okurken boğazım düğüm düğüm oldu. Çok güzel ve içinize işleyen bir hikayeydi. Yazar hikaye içindeki duygularını çok iyi vermiş. Hikayede altını çizebileceğim bir çok cümle vardı ama dergide yayınlanan bir hikaye olduğu için bunu yapamadım. Ama gerçekten bu hikayeyi okumanızı çok isterim ve siz bu konuda bir karara varırken ben yeni bir hikayeye geçiş yapıyorum.
Garip adlı hikaye o kadar naifti ki, okurken kendinizi hikayenin ismi gibi bir garip hissediyorsunuz. Bu hikayenin yazarı da, Cansu Cindoruk Ayhan...
Dergideki yazıların hepsini beğendim ve yazarların hepsi çok güzel şeyler ortaya koymuşlar. Bakmayın haklarında uzun uzun konuşmadığıma... Bu zamanımın kısa olmasından kaynaklı. Yoksa kesinlikle bu dergiyi almalısınız diyorum ve devam ediyorum.
paylaşıyorum ki, okumak isteyenleriniz okuyabilsinler. Şiirler hakkında pek konuşmuyorum. Çünkü şiirler duygu işidir ve her insan farklı duygulara sahiptir. Ben genelde romantik şiir seven bir insan değilim, ben daha çok sade şiirleri okumayı severim ki ben de şiir yazan birisiyim. Bir ara sizle de yazdığım şiirleri paylaşabilirim belki... Bu konuyu bir düşüneceğim ama siz de benimle beraber düşünün ki, ben de sizin bunu isteyip istemediğinizi bileyim.
Bu konuyu da arada kaynattığıma göre yine bir sayfa çevirme işlemine geçiyorum ve bu defa karşıma Aslıhan Keleş Kurtoğlu'nun sade bir dille yazdığı ama duygusal olarak ağır bir hikaye olan Süleyman çıkıyor. Süleyman hikayesi o kadar tanıdık ki... Bu hikayeyi okuyan herkes, hikayenin içinde kendinden ya da çevresinden tanıdık bir şeyler illa ki bulacaktır. Hikeye o kadar güzel işlenmiş ki, içindeki duyguları istisnasız sizde yaşıyorsunuz ve dili son derece sade... Bu hikayeyi de okumaızı gerçekten isterim ve o yüzden size benden bir kıyak... Hikayenin tamamını yandaki fotoğrafla birlikte bırakıyorum ve oradan okumanızı tavsiye ediyorum.
Okudunuz mu? O zaman biraz kafa dağıtma zamanı... Dergimizde sıra da bir araştırma yazısı var. Konusu ise, Sinema hakkında çekilmiş on adet belgeselleri yazmışlar ve onlar hakkında açıklama yapıp görüş bildirmişler. Araştırma çok güzel olmuş. Ben yine beğendim ve hemen izlemek istediğim belgeselleri aklımda bir köşeye not ettim. Sinemayla çok haşır neşir olan birisi değilim. Sadece sinemaya gider, filmi izler, hakkında biraz konuşurum, o kadar. Ama bu makaleyi okuduktan sonra burada bahsedilen belgeselleri izlemek istedim ve siz de eminim isteyeceksiniz. O yüzden makalede bahsedilen bütün belgeselleri de sağdaki fotoğrafla beraber sizle de paylaşmış oldum. Bir göz atmalısınız bence... Belgesellerle ilgili bu makaleyi okumak istemeseniz bile makalenin içinde güzel bilgiler var. Onlardan yararlanabilirsiniz.
Kusuruma bakmayın canlar, bu sayfaları hızlı geçmek zorunda kaldım. Çünkü saat geç oldu, uykum geldi ve yarın yine iş var... O yüzden anlayışla karşılamanızı umuyorum. Zaten daha dergimizde on sayfa var ve bu sayfalarda bulunanlar ile ilgili de biraz konuşacak gibiyim ve benim gözlerim artık dayanmıyor ve kapanmaya yüz tutmuş durumdalar. Ne yapalım biliyor musunuz? Bu dergi incelemesini partlara ayıralım. Bu yazı Part ! olsun, Part 2'de en kısa zamanda gelsin. Eğer yetişebilirsem çarşambaya part 2'yi de yayınlarım. Olmadı o gün bloga bir özür yazısı koyar ve part 2'nin geleceği günü duyururum. Lütfen affedin beni canlar...
Bu kadar zorlanmasam inan ki bütün dergi incelemesini tek partta toplardım, zaten planımda o yöndeydi ama cidden dayanamadım. Artık kısmet Part 2'ye diyoruz...
Kendinize ve sevdiklerinize çok iti bakın canlar, seviliyorsunuz...
😘😘😘
NOT: Dergide sayfa 36'da kaldık...